Kuran-ı Kerim ve Hadislere Göre Dünya Düzdür; Dünyanın Döndüğünü, Güneşin İse Sabit Olduğunu İddia Edenleri Tasdik Etmek Şüphesiz Açık Bir Küfürdür. Şüphesiz Sözlerin En Güzeli Allah’ın Kelam’ı, Yolların En Hayırlısı Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in Yoludur. İşlerin En Kötüsü Sonradan Çıkarılanlarıdır. Her Sonradan Çıkarılan Şey Bid’attir Ve Her Bid’at Sapıklıktır. Her Sapıklık Da Ateştedir

I – İslam Dünyasına Göre Dünya Yuvarlak Değil, Düzdür;

II – Dünyanın döndüğünü, güneşin ise sabit olduğunu iddia edenleri tasdik etmek şüphesiz açık bir küfürdür.

III – Şüphesiz sözlerin en güzeli Allah’ın Kelam’ı, yolların en hayırlısı Muhammed Sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlarıdır. Her sonradan çıkarılan şey bid’attir ve her bid’at sapıklıktır. Her sapıklık da ateştedir

IV – Dünyanın Yayılarak Uzatılmış Oluşu

V – Dünya Hem Düz Hem Yuvarlak ve Sema da Onun Üzerinde Bir Kubbedir

VI – Gece ile Gündüz Yaratılmış Varlıklardır, Dünyanın Dönmesiyle Oluşmazlar

VII – Dünya’nın Düz Olduğuna Dair Mantıki Deliller;

IX – Dünyanın Sabit Oluşu Ve Dünyanın Döndüğü Görüşünün Kaynağı:

X – Dünyanın Sabit Olduğunun ve Dönmediğinin Delilleri

XI – Dünyanın Sabit Oluşunun Sünnetten Delilleri

XII – Şüphelerin Cevabı

XIII – Dünya düz ise neden bir taraf gece iken bir tarafta gündüz oluyor? Sorusunun Cevabı

XIV – Ay, Güneş ve Yıldızların Işıklarının Mustakil Oluşu

XV – Güneşin Hareketli Oluşu:

 

 

I – İslam Dünyasına Göre Dünya Yuvarlak Değil, Düzdür;

Muhammed’in Düz Dünyası;

http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=NRattMa46eI

 

Irak Televizyonu’nda Dünya Düz mü Yuvarlak mı Tartışması !!!

http://www.youtube.com/watch?v=kjjYXOIHCaY

Klişe bir laf ama adamlar uzaya araç gönderirken, İslam dünyasında hâlâ dünya düz mü değil mi diye tartışılması gerçekten trajik. Bu tartışma birçok müslümana bile saçma gelecektir eminim. Ancak konu din olunca ve her şeyin ölçütü kutsal kitaplar olarak görüldüğünde, gerçeklerin orada yazanlara uydurulması bilindik bir durum haline gelmekte. İşte bu sebeple, 1975 yılında Suudi Arabistan’ın en önemli din otoritesi kabul edilen Şeyh Abdul Aziz Bin Baz tarafından Dünya’nın düz olduğu fetvası verilmiş ve buna inanmayanların dinsiz kabul edilerek, cezelandırılması gerektiği bildirilmiştir. Bugün, ülkemizde, hadisleri baz alarak Adem’in dinozorlarla aynı dönemde yaşadığını ve 30 m. uzunlukta olduğunu söyleyen biyoloji profesörlerimiz varken, dünyanın düz olduğunu söyleyen uzmanlar hiçbir müslümanı da şaşırtmamalı. (“Kuran’da Dünya’nın düz olarak geçtiğini söyleyenlere itirazınız var da, evrim yalandır diyenlere niye yok?” diye bir soru yönlendirilebilir kendilerine.)

Şüphesiz buna inananlar sadece müslümanlar değil. 1956 yılında Britanya’da, Flat Earth Society (Düz Dünya Cemiyeti) adıyla, Dünya’nın düz olduğunu savunan ve bugün hala aktif olan bir organizasyon bile kuruldu. Bilim karşıtlığı hiçbir zaman popülaritesini yitirmiyor.

Konuyla ilgili olarak aşağıdaki kaynaklara bakmanızı da tavsiye ederim:

http://www.bilimfelsefedin.org/?p=377
http://suphecimelek.wordpress.com/201…
http://www.mucizeyalanlari.com/gunesi…
http://wikiislam.net/wiki/Flat_Earth_… (İngilizce)
http://www.loc.gov/exhibits/world/ima… 

Zekeriya bin Mahmut el Kazvini’nin 16. yy’da Arapça’dan Türkçe’ye çevrilmiş astronomi kitabı Acaibul Mahlukat’tan alınan bu tasvirde, Dünya bir büyükbaş hayvanın üzerinde duran düz bir disk olarak tasvir ediliyor:

s104

377b9

 

II – Dünyanın döndüğünü, güneşin ise sabit olduğunu iddia edenleri tasdik etmek şüphesiz açık bir küfürdür.

487962_475946439138921_1448628136_n

 

Not: Bundan Sonraki Verilerin Büyük Çoğunluğu Dünya ve Kubbesi adlı eserden ve www.ebumuaz.blogspot.com adlı Web sitesinden alınmıştır: 

Modern Bilimsel Hurafelere Reddiye

– Dünya ve Kubbesi –

Te’lif: Ebû Muâz Seyfullah el-Çubukâbâdî

genişletilmiş hali yakında inşaallah baskı olacak

Mukaddime

Şüphesiz hamd yalnız Allah’adır. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerlerinden, amellerimizin kötülüklerinden Allah’a sığınırız. Allah’ın hidayet verdiğini kimse saptıramaz. O’nun saptırdığını da kimse doğru yola iletemez. Şehadet ederim ki, Allah’tan başka ibadete layık hak ilâh yoktur. O, bir ve tektir, O’nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed Allah’ın kulu ve Rasûlüdür.

“Ey iman edenler! Allah’tan nasıl korkmak gerekirse öyle korkun ve siz ancak Müslümanlar olarak ölünüz.” (Al-i İmran; 3/103)

“Ey insanlar! Sizi tek bir candan yaratan ve ondan da eşini var eden, her ikisinden birçok erkek ve kadın türeten Rabbinizden korkun. Kendisi adına birbirinizden dileklerde bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık bağlarını kesmekten de sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde tam bir gözetleyicidir.” (en-Nisâ; 4/1),

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve dosdoğru söz söyleyin. O da amellerinizi lehinize olmak üzere düzeltsin, günahlarınızı da mağfiret etsin. Kim Allah’a ve Rasûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşla kurtulmuş olur.” (el-Ahzâb; 33/70-71)

Bundan sonra, Şüphesiz sözlerin en güzeli Allah’ın Kelam’ı, yolların en hayırlısı Muhammed Sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlarıdır. Her sonradan çıkarılan şey bid’attir ve her bid’at sapıklıktır. Her sapıklık da ateştedir.

İnsanlar, Kitap ve sünnetin açık naslarına aykırı bir takım kozmolojik teorilere müptela olup aldanmışlar, Kitap ve sünnet naslarını, teoriden ibaret, ispattan yoksun nazariyelere göre te’vil etmeye başlamışlardır. Bu teorilerin çoğunluğu vahyin bildirdiği gerçekleri reddedebilmek kastıyla üretilmiş nazariyelerdir. Müslümanlardan bazı kimselerin de bu teorileri kesin veriler gibi değerlendirerek, Kur’an ve sünnet naslarını bunlara göre yorumlamaları, maksatlı din düşmanlarının amaçlarına hizmet etmiştir.

Gayri Muslimlerin birçok şüphelerle desteklenen iddiaları karşısında Müslümanlardan çoğunun başları dönmüş, neticede dünyanın döndüğünü zannetmeye başlamışlardır. Modern hurafeler adını verdiğim bu teoriler sebebiyle dünyalarını döndürerek ilk adımda tuzağa düşenlerin, dinlerinin de dönmemesi için Allah’tan yardım isteyerek bu risaleyi hazırlamaya karar verdim. Bu risalede yüzlerce çürük ve Kur’ân ile sünnete aykırı teori arasında en meşhur olanlarına değinmeye çalıştım. Yalnız şunlara dikkat edilmesi gerekir:

1- Dünyanın küre şeklinde olduğu görüşünü Müslümanların âlimlerinin büyük bir çoğunluğu eskiden beri dile getirmişler, bir azınlık ise Kur’ân’ın zahiri ile bu görüşe karşı çıkmışlardır. Yani bu mesele üzerinde icma edilmiş bir konu değildir. Lakin ben dünyanın hem düz ve hem de yuvarlak olduğuna dair açıklamalarıma deliller getirerek iki görüşün delillerinin arasını cem etmiş bulunuyorum. Hamd ve minnet Allah’adır.

2- Dünyanın döndüğünü, güneşin ise sabit olduğunu iddia edenleri tasdik etmek şüphesiz açık bir küfürdür. Kur’ân ve sünnet dünyanın sabit, güneşin ise hareketli olduğunu açıkça belirtmiş, Müslümanların icmaı da bunun üzerine sabit olmuştur. Allah ve rasulü tarafından haber verilen bu açık gerçeği terk ederek, eski yunan felsefecilerinin ortaya attıkları ve ortaçağın Avrupalı ateistlerinin yeniden gündeme getirdikleri çürük teze itikat etmek, din açısından açık bir küfür, akıl açısından büyük bir kusur, medeniyet açısından ise yobaz bir gericiliktir!

Bu kitabın konusunun, internette yayınlanmasından sonra birçok cahil ve taklitçi Müslüman tarafından alay konusu edildiğini, ağlanacak hallerine gülüp geçtiklerini, tevhid ehli Müslümanlardan bazısının da: “Bu konuların çok gereksiz” olduğu gibi kuruntulara kapıldıklarını teessüfle öğrenmiş bulunuyorum.

Bilinmelidir ki bu risale;

* Vahiy karşısında felsefe ve kelam yolunu tutanların tutarsızlıklarını

* Çağdaş ve modern olduklarını iddia eden batı taklitçisi ateist, laik-demokrat, sosyalist kâfirlerin gerçek gerici, yobaz ve örümcek kafalılar olduklarını

* Müslüman ülkelerinde yüksekokullara kadar okuyup mezun olanların dahi ne kadar ahmakça teorilere inandırılarak, Kur’ân’ın icazına gölge düşürmek isteyen kâfirlerin oyununa getirildiklerini, Kur’ân ayetlerini bu bozuk teorilerle bağdaştırmak için ne kadar çırpındıklarını ve böylece kendilerini zillet ve aşağılık kompleksine düşürüp, çöküntü içerisindeki medeniyetlerin uydusu haline geldiklerini

* Bu meseleyi önemsiz ve gereksiz görenlerin, bu konunun uluhiyet, rububiyet, ve isim sıfat tevhidi şubeleriyle ne kadar yakından alakalı olduğundan gafil olduklarını gözler önüne sermeye çalıştığım, meselenin genişliğine nazaran oldukça küçük hacimli bir risaledir.

Allah’tan dilerim ki bu çalışmam, ümmetin taklit bataklığından uyanışa geçerek, bu teorilere itibar etmedikleri asırlardaki ihtişamına kavuşmalarına bir vesile olur. Başarı Allah’tandır.

(Kaynak: http://ebumuaz.blogspot.com/2012/06/modern-bilimsel-hurafeler.html)

 

III – Şüphesiz sözlerin en güzeli Allah’ın Kelam’ı, yolların en hayırlısı Muhammed Sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlarıdır. Her sonradan çıkarılan şey bid’attir ve her bid’at sapıklıktır. Her sapıklık da ateştedir

“Kendilerine apaçık âyetlerimiz okunduğu zaman, küfredenlerin yüzlerindeki inkâr alâmetlerini hemen tanırsın. Neredeyse ayetlerimizi kendilerine okuyanlara saldıracak olurlar. (Ey Muhammed! Onlara) de ki: “Size bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allah’ın küfredenlere va’d ettiği ateşi.. O, ne kötü bir akıbettir.” (Hac 72)

“Onlar sadece zanna ve canlarının istediği şeye tâbi oluyorlar. Oysa onlara, Rablerinden rehber de gelmişti” (Necm 23)

Hutbetu’l-Hâce

Şüphesiz hamd yalnız Allah’adır. O’na hamd eder, O’ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin Şerlerinden, amellerimizin kötülüklerinden Allah’a sığınırız. Allah’ın hidayet verdiğini kimse saptıramaz. O’nun saptırdığını da kimse doğru yola iletemez. Şehadet ederim ki, Allah’tan baŞka hiçbir ilâh yoktur. O, bir ve tektir, O’nun ortağı yoktur. Yine Şehadet ederim ki, Muhammed Allah’ın kulu ve Rasûlüdür.

“Ey iman edenler! Allah’tan nasıl korkmak gerekirse öyle korkun ve siz ancak Müslümanlar olarak ölünüz.” (Al-i İmran; 3/103)

“Ey insanlar! Sizi tek bir candan yaratan ve ondan da eşini var eden, her ikisinden birçok erkek ve kadın türeten Rabbinizden korkun. Kendisi adına birbirinizden dileklerde bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık bağlarını kesmekten de sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde tam bir gözetleyicidir.” (en-Nisâ; 4/1),

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve dosdoğru söz söyleyin. O da amellerinizi lehinize olmak üzere düzeltsin, günahlarınızı da mağfiret etsin. Kim Allah’a ve Rasûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşla kurtulmuş olur.” (el-Ahzâb; 33/70-71)

Bundan sonra, şüphesiz sözlerin en güzeli Allah’ın Kelam’ı, yolların en hayırlısı Muhammed Sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlarıdır. Her sonradan çıkarılan Şey bid’attir ve her bid’at sapıklıktır. Her sapıklık da ateŞtedir.

İnsanlar, Kitap ve sünnetin açık naslarına aykırı bir takım kozmolojik teorilere müptela olup aldanmıŞlar, Kitap ve sünnet naslarını, teoriden ibaret, ispattan yoksun nazariyelere göre te’vil etmeye baŞlamıŞlardır. Bu teorilerin çoğunluğu vahyin bildirdiği gerçekleri reddedebilmek kastıyla üretilmiŞ nazariyelerdir. Müslümanlardan bazı kimselerin de bu teorileri kesin veriler gibi değerlendirerek, Kur’an ve sünnet naslarını bunlara göre yorumlamaları, maksatlı din düŞmanlarının amaçlarına hizmet etmiŞtir.

Gayri Muslimlerin birçok Şüphelerle desteklenen iddiaları karŞısında Müslümanlardan çoğunun baŞları dönmüŞ, neticede dünyanın döndüğünü zannetmeye baŞlamıŞlardır. Modern hurafeler adını verdiğim bu teoriler sebebiyle dünyalarını döndürerek ilk adımda tuzağa düŞenlerin, dinlerinin de dönmemesi için Allah’tan yardım isteyerek bu risaleyi hazırlamaya karar verdim. BaŞarı Allah’tandır.

Ebu Muaz Seyfullah Seyfeddin ErdoğmuŞ el-Çubukâbâdî

 

I – Dünyanın Yayılarak Uzatılmış Oluşu

corp1094

Untitled2

1. Ayet

“Bundan sonra da yeryüzünü yayıp döşedi.” (Naziat 30)

Tefsirler

Taberi, İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet ediyor: “Kabe, dünya yaratılmadan iki bin sene önce su üzerinde dört direk üzerine kuruldu. Sonra yeryüzü kabenin altından yayıldı”1

Taberi, Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma’dan rivayet ediyor: “Allah kabeyi yeryüzünü yaratmadan iki bin sene önce yarattı, dünyayı da oradan yaydı”2

Katade dedi ki: “Bundan sonra da yeryüzünü yaydı” dehâhâ; yayıp sermek demektir.3

Suyuti, Durru’l-Mensur’da dedi ki: Abd b. Humeyd ve İbn Ebi Hatim İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet ediyorlar: “Bir adam İbn Abbas’a dedi ki: Allah’ın kitabında iki ayet bir birine muhalif” İbn Abbas radıyallahu anhuma: “Sen bunu ancak görüŞünle söylüyorsun, oku bakalım” dedi. Adam:

“De ki: “Arzı iki günde yaratan Allah’ı siz mi inkâr ediyor ve O’na ortaklar koşuyorsunuz?” (Fussilet 9) ayetinden

“Çeşitli rızıklarını arayıp soranlar için tam dört günde takdir etmiş, sonra yaratmak için, gaz halinde bulunan gökyüzüne yönelmiştir” (Fussilet 11) ayetine kadar okudu. Sonra da “Bundan sonra da yeryüzünü yaydı” (Naziat 30) ayetini okudu. İbn Abbas radıyallahu anhuma Şöyle cevap verdi:

“Yer, gök yaratılmadan önce yaratıldı. Sonra sema yaratıldı, sonra yer, sema yaratıldıktan sonra yayıldı. “Dehaha” sözü ancak yaymak, sermek demektir.”4

İbn Munzir İbrahim en-Nehai’den rivayet ediyor: “Bundan sonra da yeryüzünü yaydı”: Dünya Mekke’den yayılmıŞtır.”5

Katade dedi ki: “Bana ulaŞtığına göre dünya Mekke’den yayılmıŞtır”6

Abd b. Humeyd, Ata’dan rivayet ediyor: “Bana ulaŞtığına göre dünya kabe’nin altından yayılıp uzatılmıŞtır.”

Kurtubi der ki: Araplar, bir Şeyi yaymaları halinde: O Şeyi yaydım, onu yayıyorum, yaymak” derler. Deve kuŞunun yuvasına da yeryüzü üzerinde yayılması dolayısıyla النعامة أَدحي denilir. Umeyye b. Ebi’s-Salt da Şöyle demiŞtir:

“Ve o orayı yayıp döŞedikten sonra mahlûkatı yaydı orada Onlar kıyamet gününe kadar oranın sakinleri olarak kalacaklardır,’

el-Müberred de Şu beyiti zikretmektedir:

“Yaydı onu, onun suyun üzerinde kurulduğunu görünce Bu sefer üzerine dağları bıraktı.”

دحاىا nın, “orayı düzledi” demek olan: سواىا anlamında olduğu da söylenmiŞtir. Zeyd b. Amr’ın Şu sözlerinde de bu anlamdadır:

“Yüzümü teslim ettim, ağır kayalar taŞıyan arzın teslim olduğu o kimseye; Orayı mükemmel düzledi ve orası mükemmelleŞince kudretiyle sağlamlaŞtırdı onu ve üzerlerine dağları bıraktı.”8

Bazı kimseler, dünyanın yuvarlak olduğu teorisine Kur’an’ı uydurabilmek için dahaye kelimesinin deve kuŞu yumurtası anlamına geldiğini ve bu kelimenin dünyanın küre Şeklinde olduğunu ifade ettiğini söylemiŞlerdir. Arap dilinde böyle bir anlam kesinlikle yoktur. Bilakis, arap dilinde, udhiye kelimesi; deve kuŞu yumurtasının kendisi değil, yumurtanın yayılmıŞ yeri anlamına gelmektedir.

2. Ayet

“Yeri uzatıp yayan, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada bütün meyvelerden çifter çifter yaratan O’dur. Geceyi de gündüzün üzerine O örtüyor. Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir toplum için ibretler vardır.” (Ra’d 3)

Tefsirler

“Allah ki O’nun zikri yücedir, “yeryüzünü uzatan Allah’tır” buyuruyor. Gerçekte O, yeryüzünü enine boyuna yaymış bulunmaktadır.

Ragıb dedi ki: “Medde: çekmek, uzatmak demektir”9

Taberi dedi ki: “Medde’l-arz: enine boyuna yaymaktır”10

Mukatil b. Süleyman: “Kâbe’nin altından dünyayı yayıp döŞedi” demektir.11

İbn Kesir dedi ki: “Medde’l-arz”: enine ve boyuna uzatıp geniŞletti demektir.12

Kurtubi der ki: “Yüce Allah göklerdeki âyetleri (delilleri) beyan ettikten sonra “yeri uzatıp döŞeyen… O’dur” buyruğu ile yeryüzündeki âyetleri beyan etmektedir. Yani yeri enine, boyuna yayıp döŞeyen O’dur.

Bu âyet-i kerîme yeryüzünün küre gibi olduğunu iddia edenlerin kanaatleri ile yeryüzünün kapılarının yukarıdan aŞağıya doğru üzerine düŞtüğünü iddia edenlerin kanaatlerini reddetmektedir. İbnu’r-Râvendî’nin iddiasına göre yer aŞağı doğru yuvarlanır gibi olmakla birlikte; yerin altında yukarı doğru yükselen rüzgârı andıran, yukarı doğru çıkan bir cisim de vardır. O bakımdan yukarıdan aŞağı düŞen ile aŞağıdan yukarı doğru çıkan hacim ve güç itibariyle mutedil hale gelerek birbirleriyle uyum sağlamaktadırlar.

BaŞkaları ise; yerin birisi yukarıdan aŞağı doğru düŞen, diğeri ise aŞağıdan yukarı doğru çıkan iki cisimden meydana geldiğini iddia etmiŞlerdir. Böylelikle bu iki cisim arasında denge kurulmaktadır. İŞte yeryüzünün durmasının sebebi budur.

Müslümanların ve Kitap ehlinin kabul ettiği görüŞ, yeryüzü-nün durduğu, sakin olduğu ve uzanıp döŞenmiŞ olduğudur. Yeryüzünün hareketinin adeten meydana gelen zelzeleler ile ortaya çıktığı Şeklindedir”13

İbn Atiyye el-Endülüsi dedi ki: “Medde’l-Arz” ifadesi dünyanın küre Şeklinde değil, yayılmıŞ olmasını gerektirir. İeriatın zahiri de budur.”14

Suyuti Durru’l-Mensur’da diyor ki: Hakim, sahih kaydıyla İbn Abbas radıyallahu anhuma’nın Şöyle dediğini rivayet ediyor:

“Allah mahlukatı yaratmayı dileyince rüzgarı gönderdi ve su dağılıp kuru yer ortaya çıktı. Burası Kâbe’nin altıdır. Sonra Allah’ın dilediği uzunluk ve geniŞliğe ulaŞıncaya kadar dünyayı uzattı. Böylece yeryüzü sarsıldı. Buyurdu ki: “Bu benim elimdedir” Allah sağlam dağları direk olarak yerleŞtirdi. Ebu Kubeys yeryüzüne konan ilk dağ oldu.”15

Abdullah b. Abbas radıyallahu anhuma Şöyle demiŞtir: “Kıyamet günü olduğu zaman yeryüzü bir derinin gerildiği gibi gerilecek ve onun geniŞliği artırılacaktır. Yaratıklar, cinler ve insanlarıyla tek bir alanda toplanacaklardır. İŞte o gün geldiği zaman bu dünya seması yeryüzüne yıkılıp onda bulunan varlıklar açıkta kalacak ve yeryüzüne ineceklerdir. İüphesiz ki sadece dünya semasının sakinleri, yeryüzünün cin ve insanlarının iki katıdır. Dünya semasının sakinleri yeryüzüne dağılınca yeryüzünün sakinleri onlardan korkacaklar ve

“Rabbimiz sizin içinizde var mı?” diye soracaklardır. Dünya semasının sakinleri onların sözlerinden korkacaklar ve

“Biz rabbimizi tesbih ederiz. O bizim içimizde yoktur. O gelmektedir.” diyeceklerdir. Sonra ikinci gök yıkılacak ve bu göğün sakinleri, dünya semasının sakinlerinden ve cin ve insanlarıyla bütün yeryüzü sakinlerinden daha fazladır ve onların iki katı kadardır. Onlar da yeryüzüne dağılınca yeryüzü halkı onlardan korkacaklar ve

“Rabbimiz sizin içinizde mi?” diyecekler. Onlar da bu sorudan korkacaklar ve

“Biz rabbimizi tesbih ederiz. O bizim içimizde yoktur. O gelmektedir.” diyeceklerdir. Sonra gökler birer birer yıkılacaklardır. Yıkılan her göğün sakini, kendisinden altta bulu-nan bütün göklerin ve yeryüzü sakinlerinin bir katı daha fazla olacaklardır. Bunlar yeryüzüne dağılınca yeryüzü sakinleri onlardan korkacaklar ve onlara yukarıda zikredilen soruları soracaklar onlar da yine yukarıda zikredilen cevapları vereceklerdir. Nihayet yedinci gök yıkılacak. Yedinci göğün sakinleri altı gök sakinlerinden ve yeryüzünde bulunanların tamamından bir kat fazla olacaktır. İŞte burada Allah gelecek ve bütün varlıklar saf saf çökmüŞ halde bulunacaklardır. Orada bir çağıncı Şöyle seslenecektir:

“Sizler bugün kimlerin ikramı hak ettiklerini göreceksiniz. Her hallerinde Allaha hamd edenler ayağa kalksınlar.” Bunun üzerine onlar ayağa kalkacaklar ve serbestçe cennete bırakılacaklardır. Sonra o çağına tekrar Şöyle seslenecektir:

“Sizler bugün kimlerin ikramı hak ettiklerini göreceksiniz.” Nerede (çok ibadet etmekten dolayı) vücutları yataklardan uzak kalanlar? Rablerine korku ve ümitle dua edenler ve kendilerine verdiğimiz nzıklardan infak edenler?’ (Secde 16) Bunlar da serbestçe cennete bırakılacaklardır. O çağına üçüncü defa Şöyle seslenecektir:

“Sizler bugün kimlerin ikramı hak ettiklerini göreceksiniz. Nerede o erler ki onları ne bir ticaret ne bir alıŞ veriŞ Allah’ı anmaktan, namazı dosdoğru kılmaktan ve zekatı vermekten alı-koyardı? Onlar, kalblerin ve gözlerin ters döneceği günden korkarlardı.” (Nur 37) Bunlar da serbestçe cennete bırakılacaklardır. Diz çökmüŞ olan varlıklardan bu üç sınıf çıkarıldıktan sonra cehennem ateŞinin içinden bir boyun çıkacak ve o varlıklara üstten bakacaktır. Onun, gören iki gözü ve fasihçe konuŞan bir dili vardır. O boyun varlıklara Şöyle diyecektir:

“Ben sizin içinizden üç sınıf için görevlendirildim. Bunlar Şunlardır: Her inatçı zorba.” Bu boyun, her inatçı zorbayı safların içinden kuŞun, susam tanesini topladığı gibi toplayacak ve onları götürüp cehenneme hapsedecektir. O boyun cehenmem ateŞinin içinden çıkacak ve

“Ben, içinizden, Allah’a ve Resulüne eziyet edenler için vazifeleridirildim.” diyecek ve onlan da safların içinden kuŞun susam tanelerini topladığı gibi toplayacak ve götürüp cehenneme hapsedecektir. Yine o boyun üçüncü defa çkacak ve “Ben, suret yapanlar için görevlendirildim.” diyecek, onları da safların arasından, kuŞun susam tanesini topladığı gibi toplayıp götürecek ve cehenneme hapsedecektir. Orada, dizüstü çökmüŞ olan yaratıkların arasından üç sınıf çıkarıldıktan sonra amel defterleri açılacak, terazi kurulacak ve yaratıklar hesap vermeye çağırılacaklardır.”16

Bu rivayette delil olan kısım “Kıyamet günü olduğu zaman yeryüzü bir derinin gerildiği gibi gerilecek ve onun geniŞliği artırılacaktır” ifadesidir. Deri parçasının gerilmesi gibi gerilerek geniŞletme iŞlemi düz bir Şey hakkında olur. İddia edildiği gibi dünya küre Şeklinde olsaydı düz bir deri parçasına benzetilmez ve onun gerilerek uzatılmasından bahsedilmezdi.

3. Ayet

“Geniş yollarından geçebilmeniz için Allah size yeryüzünü sergi kıldı.” (Nuh 19-20)

Tefsirler

Kurtubi dedi ki: Allah, yeri sizin için bir sergi” gibi yayılmıŞ halde “kılmıŞtır.17

Begavi “Sizin için yeri yayıp serdi” demektir” demiŞtir.18

“Besate”: bir Şeyi yaymak ve geniŞletmektir. Bazen bu her iki anlamda da kullanılır. Bazen de bu anlamlardan biri kastedilerek kullanılır. Besate’s-sevb: elbiseyi sermek anlamına gelir. Bisat: sergi de bu köktendir. Her serilen Şey bisat adını alır. Bu yüzden Allah: “Yeryüzünü de sizin için yayan O’dur” (Nuh 19) buyurmuŞtur. Bu ayette geçen bisat, geniŞ yer demektir.”19

İbn Kesir rahimehullah bu ayetin tefsirinde Şöyle dedi: “Yani yeryüzünü yayıp düzledi ve sağlam dağlarla onu sabitledi”

4. Ayet

“Yere bakmazlar mı; nasıl düzlendi?” (GaŞiye 20)

Tefsirler

Taberi, Katade’den Şöyle dediğini rivayet ediyor: “Yere bakmazlar mı, nasıl yayılıp döŞendi” yani serildi demektir.20 İsnadı hasendir.

İbn Ebi Hatim, Begavi, Vahidi, Sa’lebi, Sem’anî, Kurtubi ve İbn Kesir dediler ki: “Ve yerin nasıl yayılıp döŞendiğine” Yayılıp, uzatıldığına.21

İbn Adil dedi ki: “BeŞik haline getirildi, yani serildi ve uzatıldı” Bazıları buradan dünyanın küre Şeklinde olmadığına delilgetirmiŞlerdir. İbnu’l-Hatib dedi ki: “Bu zayıf görüŞtür. Zira küre çok büyük olduğundan her kıtası satıh/düz zemin gibi olur”22

Derim ki, bu ve diğer ayetlerin zahiri dünyanın yayılmıŞ olduğuna, satıh Şeklinde olduğuna açıkça delalet etmektedir. Peki dünyanın küre Şeklinde olduğuna dair yorumlamalara ve zorlamalara iten sebep nedir? Dünyanın küre Şeklinde olduğunu bildiren ayet mi yoksa bir hadis mi var ki bu zorlamalara gidilmektedir? Bunun sebebi, kâfirlerin ve felsefecilerin dünyanın top gibi yuvarlak olduğuna dair açıklamalarıyla kafalarının karıŞmıŞ olmasıdır. Allah en iyi bilendir.

Ragıb, Müfredat’ta Şöyle der: “Sath; evin üstüdür. Satahtu’l-beyt, eve dam yaptım, satahtu’l-mekan, yeri dam gibi dümdüz yaptım demektir. “Bakmıyorlar mı yere nasıl dümdüz edilmiŞ?” insatahu’r-Raculu: adam sırt üstü uzandı demektir. Kahine “satih” denmesi bir deri parçasını serdiğinden dolayıdır. Mistah: çadıra kendisiyle çatı yapılan direktir. Satahtu’s-seridete fi’l-kas’ati: tiridi tasa yaydım demektir.23

İbn Atiyye Şöyle demiŞtir: “Ayetin zahiri dünyanın düz olduğunu, küre Şeklinde olmadığını göstermektedir. İlim ehlinin görüŞü de budur. Küre Şeklinde olduğuna dair görüŞ, her ne kadar dinin rükünlerinden bir rüknü eksiltmese de Şeriat alimlerinin sabit bulmadığı bir görüŞtür.”24

5. ve 6. Ayetler

“Yeryüzünü sizin için düz kılan, orada size yollar açan ve gökten su indiren O’dur” (Taha 53)

“Yeryüzünü size düz kılan ve belki doğru gidersiniz diye orada yollar yapan” (Zuhruf 10)

Tefsirler

Taberi, Süddi’nin Şöyle dediğini rivayet ediyor: “Yeryüzünü sizin için düz kılan” yani sergi kılan demektir.25

Mukatil, Vahidi ve İbn Ebi Zemeneyn de aynısını söylemiŞtir.26

El-Hasen el-Basri: Mehd: “Yaygı demektir” dedi.27

Begavi ve Kurtubi de “Sergi ve yaygı” olarak açıklamıŞtır.28

İbn Kesir: “Sabit, üzerine yerleŞilen yaygı demektir” der.29

Ragıb der ki: “Mehd: çocuk için hazırlanan yatak/beŞiktir… Mehd ve mihad, hazırlanan, üzerine basılan yerdir… mehedtu leke keza: sana Şunu hazırladım, düzledim demektir… imtehede’s-senam: devenin hörgücü beŞik gibi düz oldu demektir.30

7.Ayet

“Yeryüzünü de biz yaydık. Ne güzel düzleyiciyiz.” (Zariyat 48)

Tefsirler

Bu ayette iki kelime dünyanın düzlüğüne delalet etmektedir: feraŞnaha ve el-mahidun.

Ragıb der ki: feraŞe: elbiseyi yaymaktır. Yayılan Şeye ferŞ ve firaŞ denir. Allah Şöyle buyurmaktadır: “O Rab ki yeri sizin için bir döşek yaptı” (Bakara 22) Yani yeryüzünü alçalttı ve onu üzerinde kalmanın imkansız olduğu bir tümsek kılmadı”31

Mahidun kelimesi ise bir önceki ayette mehd kelimesinin izahında geçmiŞti.

Kurtubi dedi ki: “Bu ayet dünyanın küre gibi olduğunu söyleyeni reddetmektedir”32

8. Ayet

“Yeryüzünü bir düzlük, dağları da birer kazık yapmadık mı?” (Nebe 6-7)

Tefsirler

Taberi İbn Abbas, İbn Mesud ve bir grup sahabeden, rivayet ediyorlar:

“Yeryüzünü size düzlük kılan”: Bu üzerinde yürünen döŞek ve yerleŞilen düzlüktür.”33

Katade dedi ki: “Yeryüzünü düzlük kılmadık mı” yani sergi kılmadık mı demektir.”34

El-Hasen dedi ki: “Yeryüzünü düzlük kılmadık mı”: yani yaygı demektir.35

İbn Teymiye dedi ki: “Allah Teâla Kitabında yeryüzünün yaygı, semanın onun üzerinde çadır gibi yuvarlak kubbe olduğunu yeryüzünün ise döŞek ve sergi (düz) kılındığını haber vermiŞtir.”36

9. Ayet

“Yere ve onu yayana yemin ederim” (İems 6)

Tefsirler

İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: “Tahaha”: yaymak demektir.37

Hasen el-Basri ve Mucahid dedi ki: “Ve ma tahaha: yaymak demektir”38

İbn Zeyd dedi ki: “Tahaha serip yaymak demektir”39

ابن اَلدنذر عَن اَلضحاك مَثلو Abd b. Humeyd, Ebu Salih’ten, İbn Munzir de Dahhak’tan: “tahaha” yaymak demektir dediklerini rivayet etmiŞlerdir.40

Taberi dedi ki: “Tahâhâ: yeryüzünün sağından ve solundan yayılmasıdır” demiŞtir.41 Begavi ve Vahidi de yaymak demek olduğunu belirtmiŞtir.42

10. ve 11. Ayetler

“Şimdi onlar görmüyorlar mı ki, yeri her tarafından eksiltip duruyoruz. Buna galip gelen onlar mı (yoksa biz miyiz)?” (Enbiya 44)

“O müşrikler, bizim, arza girip yanlarından onu eksilttiğimizi görmüyorlar mı?” (Rad 41)

Tefsirler

Bu ayetlerde arzın etraflarından eksiltme ile alimlerin ve hayırlı kimselerin ölümüyle halkının eksilmesinin kastedildiği zikredilmiŞtir. Konuyla ilgili delil olma yönü, dünyanın etraflarının zikredilmesidir. Ancak kelimenin bu konuya (dünyanın düz oluŞuna) delaleti zayıftır.

12. ve 13. Ayetler

“Yeri uzatıp yaydık; üzerine sabit dağlar yerleştirdik. Ve orada ölçülü her şeyi bitirdik” (Hicr 19)

“Keza arzı nasıl uzatmış, üzerinde sabit dağlar yerleştirmişiz ve her çeşitten güzel bitkiler yetiştirmişiz” (Kaf 7)

Tefsirler

Katade dedi ki: “Yeri yaydık” diğer ayette: “Bundan sonra yeri yaydı” Bize anlatıldı ki: Şehirlerin anası Mekke’dir, yeryüzü Mekke’den uzatılarak yayılmıŞtır”43

Kurtubi der ki: İbn Abbas der ki:

Biz arzı su üzerinde yaydık, demektir. Nitekim yüce Allah bir baŞka yerde: “Bundan sonra da yeri yayıp döşedik” (en-Nâziât, 79/30) diye buyurmaktadır. Bir baŞka yerde de: ‘Yeri de yayıp döşedik, ne güzel düzleyicileriz biz” (ez-Zâriyât, 51/48) diye buyurmaktadır.

İŞte bu buyruklar yerin küresel olduğunu iddia edenlerin kanaatlerini reddetmektedir ki buna dair açıklamalar daha önceden (er-Ra’d, 13/3. âyetin tefsirinde) geçmiŞ bulunmaktadır44

14. Ayet

“O Rab ki, sizin için yeryüzünü (korunup rahat edebileceğiniz)bir yaygı, göğü de, (onun üzerine) bir çatı yaptı” (Bakara 22)

Tefsirler

İbn Abbas, İbn Mesud ve Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in sahabelerinden bir grup Şöyle dediler: “Sizin için yeryüzünü bir yaygı kıldı”: üzerinde yürünebilen, düz ve yerleŞilen mekan kıldı demektir.45

Katade dedi ki: “Sizin için yaygı kıldı”: sizin için düzlük kıldı demektir.46

Er-Rebi b. Enes dedi ki: “Yeryüzünü sizin için yaygı kıldı” Yani düzlük kıldı” demektir.47

Ebu’l-Aliye dedi ki: “Yeryüzünü sizin için yaygı kıldı” Yani düzlük kıldı” demektir.48

Aynısını Firyabi, Tefsir’inde, Mucahid’den rivayet etmiŞtir.49

Suddî dedi ki: “Yeri sizin için yaygı kılan”: Üzerinde yürünebilen yaygıdır. O da sabit bir düzlüktür. Bu Katade ve Rebi b. Enes’ten de rivayet edilmiŞtir.50

Hülasa: Bu bölümde zikredilen ayetlerde dünyanın dehâ, tahâ, firaŞ/feraŞe, bisat, medd, satıh ve mehd/mihad gibi lafızlarla zikredildiğini ve bu lafızların hepsinin zahirinin yayılma, uzatılma, düzleŞtirme anlamlarına geldiğini gördük. Zahir anlamın dıŞına çıkılması için yine nastan bir delil gerekir. Dünyanın küre Şeklinde olduğunu söyleyenler ise bu anlamların, dünyanın büyüklüğü sebebiyle küre olmasına mani olmadığını ifade etmeye çalıŞmıŞlardır. Ancak onları dünyanın küre olduğu fikrine iten sebep, felsefe ve kelamcıların iddialarıdır. Naslarda dünyanın küre olduğuna delalet yoktur. Her ne kadar bazıları kendi iddialarına göre dünyanın yuvarlak olduğunu ifade ettiğini düŞündükleri bazı ayetler zikretmiŞlerse de ilerleyen kısımlarda bu iddialara cevaplar verilecektir.

Şeyh Abdulaziz b. Baz Şöyle demiŞtir:

“Dünyanın küre biçiminde olduğu meselesine gelince, Ebul-Abbas İbn Teymiyye –Allah rahmet eylesin- Ebul-Hasan Ahmed b. Cafer el-Münadi’den naklen İslam alimlerinin, dünyanın yuvarlak olduğunu söylediklerini kaydetmektedir. Esasen dünyanın yuvarlak olması, onun insanlarla meskûn kısımlarının düz olduğuna ve Allah tarafından onlar için döŞek ve beŞik haline getirildiğine aykırı değildir. Tıpkı Allah Teâlâ’nın Şöyle buyurduğu gibi:

“O’dur ki yeryüzünü sizin için döşek kılmıştır”51

“Biz yeryüzünü bir beşik, dağları da kazıklar yapmadık mı?”52

“Deveye bakmazlar mı ki nasıl yaratıldı? Gökyüzüne bakmazlar mı ki nasıl yükseltildi? Dağlara bakmazlar mı ki nasıl dikildiler? Yeryüzüne bakmazlar mı ki nasıl dümdüz hale getirildi?”53

Evet, yeryüzü küre Şeklindedir; âleme karŞı olan dıŞa dönük yüzü ise -insanlar onun üzerinde karar bulabilsin ve içindekilerden faydalanabilsinler diye- düzdür. Nakli ve hissi deliller arasında buna aykırı bir Şey bilmiyoruz. En doğrusunu ise ancak Allah Teâlâ bilir.”

Şeyh b. Baz rahimehullah’ın dünyanın küre Şeklinde olduğunu kabul ederken dayanmıŞ olabileceği bir nas yoktur. Ancak nasların dünyanın küre Şeklinde olmasını mutlak olarak reddetmediğine iŞaret etmiŞtir. Hissi delillerden ne gibi bir delile dayandı da dünyanın küre Şeklinde olduğunu kabul etti bilmiyorum. Zira hissi deliller dünyanın küre Şeklinde olduğunu henüz ispat edememiŞtir. Bunu ancak felsefeciler, kelamcılar ve kâfirler iddia etmiŞtir.

Norveç’in Nordkap kentinde 3 ay güneŞin hiç batmadığı, 3 ay da hiç doğmadığı gözlemlenmektedir. Dünya küre Şeklinde olsaydı güneŞin orada batmadığı ve doğmadığı zamanların söz konusu olmaması gerekirdi.

Untitled

 

Geçen ayetler dünyanın küre Şeklinde olmadığına, düz olduğuna delalet etmektedir. Bir kısım rivayetlerden de dünyanın yuvarlak ve zemin olarak düz olduğu, anlaŞılmaktadır. Semalar ise dünyanın üzerine kubbe gibidir:

flat_earth

 

II – Dünya Hem Düz Hem Yuvarlak ve Sema da Onun Üzerinde Bir Kubbedir

1., 2., 3., 4. Ve 5. Ayetler

“Semayı da (kubbemsi) tavan yaptı” (Bakara 22, Gafir 61)

“Gökyüzünü kuvvetle biz bina ettik. Biz şüphesiz çok güçlüyüz.” (Zariyat 47)

“Göğe ve onu (bina edip) yükseltene…” (İems 5)

“Üstlerindeki göğe hiç bakmıyorlar mı? Onu nasıl bina etmiş ve süslemişiz; hiçbir çatlağı da yoktur.” (Kaf 6)

“Gökyüzünü (karışıklıktan) korunan bir çatı yaptık. Böyle olduğu halde onlar, yine de O’nun delillerinden yüz çevirmektedirler.” (Enbiya 32)

Tefsirler

İbn Kesir rahimehullah Şöyle der: “Yani semayı yeryüzü üzerine kubbe kıldık demektir. Zira bina kubbe yapmak demektir.”54 Cemaleddin el-Kasimi de Mehasinu’t-Te’vil’de aynısını söyler.

El-Kurtubi rahimehullah Şöyle demiŞtir: “Sema, yeryüzüne tıpkı evin çatısı gibi bir çatıdır.”55 Es-Sa’lebî ve en-Nisaburi de böyle demiŞtir.56

İbn Ebi Hatim, es-Suddî’den “Sema’yı bina kıldık” ayeti hakkında Şöyle dediğini rivayet etmiŞtir: “Sema, yeryüzü üzerine kubbe gibi bina edilmiŞtir ve o yeryüzü üzerinde bir tavandır.”57

İbn Cerir (et-Taberi) İbn Abbas radıyallahu anhuma ve bir grup sahabeden “Semayı bina kıldık” ayeti hakkında Şöyle dediğini rivayet ediyor: “Yeryüzünün tavanı üzerine kubbe Şeklindedir.”58

Ebu’Ş-İeyh, İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet ediyor: “ArŞ’ın kıymetini ancak onu yaratan takdir edebilir. Muhakkak ki gökler, arŞın yaratılıŞında tıpkı sahradaki bir kubbe gibidir.”59

İyas b. Muaviye Şöyle demiŞtir: “Sema, yeryüzü üzerinde kubbe gibidir.”60

Vehb Şöyle demiŞtir: “Yerleri ve denizleri çevreleyen semanın etrafında çadır gibi bir Şey vardır”61

İbn Ebi Hatim, Cubeyr b. Mut’im’den, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in Şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:

“Muhakkak ki Allah arşının üzerindedir. Arşı göklerin üzerinde, gökler de şu şekilde – parmaklarıyla kubbe gibi işaret yaparak – yeryüzünün üzerindedir.”62

Bu rivayetler yeryüzünün Şekil olarak yuvarlak olsa da yüzeyinin düz olduğunu, küre gibi olmadığını, semanın dünya üzerinde bir kubbe kılındığını göstermektedir.

Ebû Zerr -Radıyallâhu anh-’ın rivâyet ettiği bir hadiste Peygamber -Sallallâhu aleyhi ve sellem- Şöyle buyurmuŞtur:

“Yedi kat gök ve yedi kat yer, Allah’ın kürsüsü yanında, ancak geniş, çöl bir yere bırakılmış bir halka gibidir. Arşın kürsüye üstünlüğü ise geniş çölün bu halkaya üstünlüğü gibidir.”63

Bu hadis dünyanın tepsi gibi düz ve halka Şeklinde olduğuna delalet etmektedir.

kalmıŞ ve bunu tedlis sigası olan an’ane ile rivayet etmiŞtir. Bu yüzden zayıftır.

İbn Cerir, İbn Merduye ve Ebu’Ş-İeyh, Ebu Zerr radıyallahu anh’den rivayet ediyorlar: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Şöyle buyurdu:

“Ey Ebu Zer! Kürsîde yedi gök ancak yeryüzünde boş bir araziye atılmış halka gibidir. Arşın kürsiye olan fazlalığı arazinin bu halkaya olan fazlalığı gibidir.”64

Said b. Mansur ve Ebu’Ş-İeyh, Mucahid’den rivayet ediyorlar: “Gökler ve yerin arŞa göre durumu boŞ bir araziden alınan halka gibidir.”65

Hacer, Fethu’l-Bari’de (13/411): “Said b. Mansur Tefsir’inde sahih isnad ile Mucahid’den rivayet etmiŞtir” demiŞtir.

İbn Cerir (et-Taberi) ve İbnu’l-Munzir, İbn Mesud radıyallahu anh’ ve ashâbtan bir topluluktan nakleder ki:

“Allah Azze ve Celle’nin arŞı suyun üzerindeydi, suyun yaratılmasından önce hiç bir Şey yaratılmamıŞtı. Allah yaratıkları yaratmak isteyince sudan buhar meydana getirdi. Buhar suyun üzerinden yükseldi ve bu yükselen Şeye yükseklik mânasına “sema” dedi. Sonra suyu katılaŞtırdı ve ondan bir tek yer meydana getirdi, sonra bu yerleri parçaladı ve onları iki günde; pazar ve pazartesi günü, yedi yer haline getirdi. Yeri balığın üzerinde yarattı ki balık Allah Teâlâ’nın Kalem sûresinde:

“Nûn ve Kaleme andolsun ki…” (Kalem, 1) söz konusu edilen nun balığıdır. Balık sudadır. Su ise kayalığın üzerindedir. Kayalık hiç bir bitki bitirmeyen büyük bir taŞın üzerindedir. TaŞ ise, bir meleğin sırtındadır, melek de bir kayanın üzerindedir kaya rüzgârdır. İŞte Lokman’ın “Ne gök vardı ne yeryüzü. Balık hareket etti ve kımıldadı, yeryüzü sarsıldı ve üzerine dağlar çekilerek durduruldu bunun için dağlar yeryüzünün üzerine oturtulmuŞtur” diye bahsettiği kaya budur. Allah Teâlâ’nın:

“Yeryüzünde sarsılmayasınız diye sabit dağlar meydana getirmiştir” (Nahl, 15 -16) âyetinde bahsettiği dağlardır. Allah dağları yeryüzünde yaratmıŞ ve yeryüzünde halkın yiyeceği gıda maddelerini ve ağaçları da salı ve çarŞamba günü olmak üzere iki günde yaratmıŞtır.

“Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi.” (Bakara 29) Bu duman suyun buharlaŞmasından olmuŞtu ve bir tek gök halinde idi, sonra onları parçaladı, perŞembe ve cuma günleri iki günde yedi gök haline getirdi. Cuma gününe, Cum’a denmesinin sebebi Allah’ın o günde göklerle yeri birleŞtirmiŞ olmasındandır.

“Allah bunun üzerine iki gün içinde yedi gök var etti ve her göğün işini kendisine bildirdi.” (Fussilet, 12) Allah her gökte meleklerle beraber oranın yaratıklarını yarattı, denizleri, dağları ve daha bizim bilmediğimiz Şeyleri. Sonra dünya göğünü yıldızlarla süsledi ve onu Şeytânlardan korunan bir korunak ve süs yaptı.”66

Abdullah b. Abbas radıyallahu anhuma Şöyle demiŞtir:

“Allah Azze ve Celle’nin ilk yarattığı Şey kalemdir. Ona: “Yaz” dedi. O da: “Ey Rabbim! Ne yazayım?” dedi.

“Kaderi yaz” buyurdu. O da kıyamet gününe kadar olacak her Şeyi yazdı. ArŞı su üzerinde idi. Suyun buharı yükseldi ve ondan gökleri yarattı. Sonra yeryüzünün üzerinde bulunduğu balığı (nun’u) yarattı. Yeryüzünü balığın üzerinde yaydı. O hareket edince yeryüzü sallandı. Bunun üzerine onu dağlarla sabitledi. Muhakkak ki dağlar, yere karŞı daha sağlam olmakla övünür.”67

İbn Abbas radıyallahu anhuma dedi ki: “Allah’ın ilk yarattığı Şey kalemdir. Sonra balığı yarattı ve yeryüzünü balığın sırtına yerleŞtirdi.”68

Mucâhid b. Cebr rahimehullah Şöyle demiŞtir:

“Yeryüzü ölüm meleği için bir leğen kılınmıŞtır. İstediği taraftan alır. Onun için canları alan yardımcılar vardır. O da onlardan bu ruhları teslim alır.”69

Ebu’Ş-İeyh, el-Hakem b. Uteybe’den70 rivayet ediyor:

“Dünya ölüm meleğinin eli altında, adamın eli altındaki leğen gibidir.”71

Anbese b. Said dedi ki:

“Ölüm meleği için yer bir leğen gibidir. İstediği yerden alır.”72

Yine bu rivayetler de dünyanın yuvarlak ve düz bir yüzeyi olduğunu göstermektedir. Zira dünya halkaya ve leğene benzetilmiŞtir.

 

III – Gece ile Gündüz Yaratılmış Varlıklardır, Dünyanın Dönmesiyle Oluşmazlar

1., 2., 3., 4., 5., 6. ve 7. Ayetler

“İçinde istirahat etmeniz için geceyi sizin için yaratan, gündüzü de aydınlık yapan Allah’tır” (Mu’min/Gafir 61, Yunus 67, Neml 86)

“Yörüngelerinde biteviye hareket eden güneşi ve ayı, gece ile gündüzü, sizin istifadenize sunan.” (İbrahim 33)

“Biz, geceyi ve gündüzü iki delil kıldık. Gecenin delilini silip, Rabbınızdan rızık istemeniz ve senelerin sayısını ve hesabını bilmeniz için gündüzün delilini aydınlık kıldık. Her şeyi uzun uzun açıkladık.” (İsra 12)

“Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan Odur; bunların her biri bir yörüngede yüzer.” (Enbiya 33)

“İbret almak yahut şükretmek isteyen kimseler için, gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren de Allah’tır.” (Furkan 62)

“(Ey Muhammed!) De ki: “Allah, kıyamet gününe kadar geceyi üzerinizde devamlı kılsa, Allah’tan başka hangi ilah size bir ışık getirir, haydi söyleyin; hiç işitmiyor musunuz? Ve yine de ki: “Allah, kıyamet gününe kadar gündüzü üzerinizde devamlı kılsa, Allah’tan başka hangi ilâh size bir gece getirir de, o gecede dinlenirsiniz, haydi söyleyin; hiç görmüyor musunuz” O, geceyi ve gündüzü, içinde dinlenmeniz ve lütfundan rızık aramanız için size kendi rahmetinden yaratmıştır; belki böylece şükredersiniz.” (Kasas 71-73)

“Gökleri ve yeri hak ile yaratmıştır. Geceyi gündüzün üzerine örter, gündüzü de gecenin üzerine örter. Güneşi ve ayı emre âmâde kılmıştır. Her ikisi de belli bir süreyi doldurmak için akıp gitmektedir. Bilesiniz ki Allah, daima galiptir; çok bağışlayıcıdır.” (Zümer 5)

Tefsir

Bazıları gecenin gündüze dolanmasını (Zümer 5) dünyanın küre Şeklinde olduğuna delil getirmeye çalıŞmıŞlardır. Bu haktan en uzak sözlerden biridir. Zira ayette gece ile gündüzün dünyaya dolandığı değil, gecenin gündüze dolandığı zikredilmektedir. Gündüz ile gece ise, dünyadan ayrı, yaratılmıŞ birer varlıktır. Önce dünyanın döndüğüne kendilerini inandıranlar, sonra dünyanın küre Şeklinde olduğunu ispatlamak için gece ile gündüzün dünyanın dönmesiyle oluŞtuğunu iddia ettiler. Bütün bunlar naslara dayanan açıklamalar değil, felsefi kuruntulara dayanan görüŞlerdir.

8. Ayet

“Gece de onlar için bir delildir. Gündüzü ondan sıyırıp alırız da karanlık içinde kalıverirler. Güneş, kendine âit bir yer çevresinde akar gider. Bu, daima gâlib olan ve her şeyi hakkıyla bilen Allah’ın takdiridir. Aya da, eski hurma salkımının eğri dalı haline gelinceye kadar konaklar tayin etmişizdir. Ne güneşin aya yetişip onunla birleşmesi mümkündür, ne de gecenin gündüzü geçmesi. Hepsi de bir yörüngede yüzerler.” (Yasin 37-40)

Tefsir

Yine Zenadika taifesinden Edip Yüksel, Kur’an En Büyük Mucize adlı kitabında, “Her biri bir yörüngede yüzmektedir” (Yasin 40) ayetinde geçen “kullu” kelimesinin en az 3 Şey için kullanılacağını dolayısıyla sadece güneŞ ve ay değil, dünyanın da bunların içinde olması gerektiğini ve dünyanın hareket ettiğini söylemiŞtir.

Halbuki mezkur ayette, gece, gündüz, güneŞ ve ay olmak üzere 4 Şey sayılmaktadır. Dünya ayette geçmediği halde ayete katmaya Zındık Edip’i zorlayan nedir? Gayri Muslimlerin kuyruklarına yapıŞmıŞ olması değil mi?

Ayet ise, gece ile gündüzün de tıpkı güneŞ ve ay gibi hareket edip yüzmekte olduğunu bildirmekte, ama dünyadan bahsetmemektedir.

Ebu’Ş-İeyh, İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet ediyor: “İbn Abbas radıyallahu anhuma’ya gecenin mi yoksa gündüzün mü daha önce olduğu sorulunca,

“Şu küfredenler bilmezler mi ki gökler ve yer, (bir zamanlar) bitişik idi de, biz onları ayırdık” (Enbiya 30) ayetini okudu, sonra Şöyle dedi:

“İkisinin arasında karanlık vardı.” Böylece gecenin gündüzden önce olduğunu anladılar.”73

Göktekileri ve Yerdekileri Tutan Allah Azze ve Celle’dir

“Görmüyor musun, Allah, yeryüzündeki her şeyi ve kendi emriyle denizde yüzen gemileri size boyun eğdirmiştir. Keza izni olmaksızın yer üzerine düşmemesi için göğü de tutmaktadır. Şüphesiz Allah, insanlara karşı çok şefkatlidir; çok merhametlidir.” (Hac 65)

İbn Kesir Şöyle demiŞtir: “Buyruğu olmadıkça, göğü yerin üzerine düŞmemesi için O tutar.” İayet dileyip göğe izin vermiŞ olsaydı, yeryüzüne düŞer ve ondakileri helak ederdi. Fakat lutfu, rahmeti ve kudretinden olarak göğü buyruğu olmadıkça yeryüzüne düŞmemesi için O tutar.”74

Dünya küre Şeklinde olsa idi, onun üzerinde kubbemsi tavan olan sema’nın onun üzerine düŞmesinden bahsedilmezdi.

“Yerlerinden oynamamaları için gökleri ve yeri Allah tutmaktadır. Onlar yerlerinden oynarsa, Allah’tan başka hiç kimse onları tutamaz. Onun içindir ki Allah, Halîm’dir; çok bağışlayıcıdır.” (Fatır 41)

 

II – Dünya’nın Düz Olduğuna Dair Mantıki Deliller;

Göklerin Dışına Çıkılıp da Dünyanın Fotoğrafını Çektiğini İddia Edenler Yalancılardır

“Ey cin ve insan topluluğu! Eğer göklerin ve yerin yanlarından çıkıp kaçmaya gücünüz yeterse kaçın. Fakat gücünüz olmadıkça kaçamazsınız.” (Rahman 33)

“Eğer gökten, üzerlerine bir kapı açsaydık da oradan yukarı çıksalardı yine de “gözlerimiz engellendi; biz (Muhammed tarafından büyülenmiş kimseleriz) derlerdi.” (Hicr 14-15)

Bu ayetler insanların semaların dışına çıkamadıklarını ifade etmektedir. Nitekim Amerika’lının 1969 yılında aya çıktığı iddiasıyla yayınlanan fotoğrafların montaj olduğu çeşitli Ģekillerde ispatlanmıştır. Çok daha gelişmiş teknoljik imkânlara sahip oldukları yıllarda Challenger mekiği infilak etmiş, bir daha da uzaya çıkma teşebbüsünde bulunamamıĢlardır.

Amerika’da bulunan “The Flat Earth Society” (Düz Dünya Cemiyeti) uzaydan çekildiği iddia edilen dünya fotoğraflarının kimisinin montaj, kimisinin de objektif hilesi olduğunu açıklamakta, dünyanın yuvarlak olduğuna dair denizde vapurun önce bacasının göründüğü Ģeklinde getirilen delile, Einstein’in Relativite/görecelilik kanunu dâhilindeki ışık kırılması ve algı yanılması açıklamalarıyla cevap vermektedir

 

V – Dünyanın Sabit Oluşu Ve Dünyanın Döndüğü Görüşünün Kaynağı:

Dünyanın kendi etrafında ve güneŞ etrafında döndüğünü ilk söyleyen kiŞi, İsa aleyhisselam’ın doğumundan 150 sene önce yaŞayan Yunan filozofu Pisagor’dur. Sonra 24 Mayıs 1543 yılında vefat etmiŞ olan Nikolas Kopernik aynı teoriyi savunmuŞ, 1642 yılında ölen Galileo Gelilei de Kopernik’i desteklemiŞtir.

İeyh Yahya el-Hacurî hafazahullah, es-Subhu’Ş-İarık adlı eserinde (s.202) der ki: “Dünyanın dönmesi görüŞü Müslümanlardan kaynaklanmamıŞtır. Bu ancak Yahudilerin, Hristiyanların ve materyalistlerin bir tuzağıdır.”

Dünyanın döndüğü görüŞünün önderleri Yahudiler, Hristiyanlar ve materyalist filozoflardır. Bu meselede ve her meselede hak ehli olanlar ise Kitap ve sünneti salih selefin anlayıŞıyla delil edinenlerdir.

Ferid Vecdi, “Daire’tul-Maarif” adlı kitabının 183. sayfasında Şu ifadeyi kullanmaktadır:

“Yunan felsefesi, eski Mısır ilminden ruhunu alarak ortaya çıkıp da Sokrates, Aristotales ve Platon gibi alimler yetişince Yunan ilmi Dünya hakkında ilerleme kaydetti. Çünkü bu bilginler, dünyanın küre şeklinde olduğunu ve ülkelerinin de bu dünyanın küçük bir parçası olduğunu ikrar etmeye başladılar. Hz. İsa’dan yaklaşık 500 yıl önce yaşamış olan filozofları Fisagor ’un, yerin Güneş etrafında döndüğünü söylediği rivayet edilmektedir. İnsanlar uzun zaman bu teoriyi kabul ettiler. Ta ki İskenderiye’li Batlaymus yetişinceye kadar. Bu kişi Hz. İsa’dan bir buçuk asır kadar önce yaşamıştır. “Dünya küre şeklinde olmakla birlikte sakindir hareketsizdir; o Güneş’in etrafında değil, Güneş onun etrafında dönmektedir” demiştir. Onun bu teorisi zihinlerde kabul gördü, yayıldı ve 16’ıncı milâdî yüz yılında Polonyalı Poincaré ortaya çıkıncaya kadar. Bu şahıs Fisagor’un teorisini savundu ve hesaplara dayalı delillerle de teyit etti. Astronomi alimleri bunu her yerde böyle algıladılar.”

 

VI – Dünyanın Sabit Olduğunun ve Dönmediğinin Delilleri

1. Ayet

“Göğün ve yerin O’nun emriyle (hareketten kesilip olduğu yerde veya bu düzen içinde) durması da, O’nun ayetlerindendir.” (Rum 25)

Tefsir

İbn Kesir Şöyle demiŞtir: “Allah Teâlâ’nın: “Göğün ve yerin O’nun emri ile ayakta durması da yine O’nun âyetlerindendir.” kavli Şu âyetler gibidir: “Buyruğu olmadıkça göğü düşmemesi için O tutar.” (Hacc, 65), “Muhakkak ki, zail olmasınlar diye gökleri ve yeri tutan Allah’tır.” (Fâtır, 41). Ömer İbn Hattâb radıyallahu anh yeminde zorlandığı zaman Şöyle dermiŞ: Hayır, göğün ve yerin, emriyle ayakta durduğu Allah’a yemîn ederim. Yani gökler ve yeryüzü O’nun emri ve buyruğu altına almasıyla ayakta sabit durmaktadır.”76

2. Ayet

“(Onlar mı daha hayırlıdır,) yoksa yeryüzünü durgun yapan, aralarına ırmaklar koyan, üzerine sabit dağlar diken ve iki deniz arasına bir engel koyan mı? Allah ile birlikte bir de ilâh mı? Hayır, onların çoğu bilmiyorlar.” (Neml 61)

Tefsir

Bu ayette karra/karar kelimesi geçmektedir. Ragıb Şöyle der:

“Karra fi mekanihi yakirru kararan”: Yerinde hareketsiz bir Şekilde donakaldı. Bu kelimenin aslı soğukluk anlamındaki kurra’dan gelmektedir. Bu da durgunluğu gerektirir. Harra/sıcaklık ise hareketi gerektirir. Ahzab 33. Ayeti: “Vekırne fi buyutikunne: evlerinizde oturun” Şeklinde de okunmuŞtur… yevmu’l-karra: kurban bayramından sonraki güne denir. Çünkü insanlar o günde Mina’da durmaktadırlar.”77

Buna göre dünyanın “karar” kılınması; durgun, sabit kılınması anlamına gelir.

İbn Kesir rahimehullah bu ayetin (Neml 61) tefsirinde: “Kârre; durgun, sabit, meyletmeyen ve hareket etmeyen demektir…” demiŞtir.

3. Ayet

“Yeryüzünü sizin için durgun yer, göğü de bina yapan,” (Gafir/Mu’min 64)

Tefsir

Allame es-Sa’dî rahimehullah Gafir/Mu’min suresi 64. Ayetinin tefsirinde: “Kârre; her türlü maslahatınız için sakin/durgun kılınmıŞ, ekmeniz, dikmeniz, üzerine bina yapmanız, üzerinde yolculuk yapmanız ve ikamet etmeniz için sabitlenmiŞtir” der.

4. Ayet

“Yerlerinden oynamamaları için gökleri ve yeri Allah tutmaktadır. Onlar yerlerinden oynarsa, Allah’tan başka hiç kimse onları tutamaz. Onun içindir ki Allah, Halîm’dir; çok bağışlayıcıdır.” (Fatır 41)

Tefsir

İbn Kesir dedi ki: “Sonra Allah Teâlâ gökleri ve yeri ayakta tutan ve ikisi arasında bulunan varlıkları birbirine cezbeden yüce kudretini haber vererek buyuruyor ki: “Muhakkak ki zail olmasınlar diye gökleri ve yeri tutan Allah’tır.” Yerlerinden kayıp gitmelerini önleyen O’dur. “İzni olmadıkça, göğü yerin üzerine düşmemesi için O tutar.” (Hacc, 65) Bir baŞka âyette de Şöyle buyurulur: “Göğün ve yerin, O’nun emriyle ayakta durması da yine O’nun âyetlerindendir.” (Rûm, 25), “Göklerle yer zail olurlarsa and olsun ki bundan sonra onları kimse tutamaz?” (Fâtır, 41), Göğün ve yerin oldukları Şekilde devamlarını sağlamaya O’ndan baŞka kimsenin gücü yetmez. O, bunca güç ve kudretine rağmen yine de Halîm’dir, Gafûr’dur. Kullarının kendisine isyan, edip küfrettiklerini görür, hilm ile muamele eder, onların cezasını hemen çabucak vermez, te’hîr eder ve bir süreye kadar bekletir. BaŞkalarının da suçunu örter ve bağıŞlar. “Şüphesiz ki O; Halim, Gafur olandır.”78

5. Ayet

“Yeryüzünde insanları sarsmaması için üzerinde sabit dağlar, dosdoğru gidebilsinler diye dağlar arasında geniş yollar yarattık.” (Enbiya 31)

Tefsirler

Kurtubi dedi ki: “Meyd; dönmek anlamına gelmektedir. Mâde re’sehu: baŞını döndürdü demektir.”79

Begavi, Mukatil ve İbn Kesir dedi ki: “En temîde bihim: dünyanın dönmemesi için demektir.”80 Firuzabadi bunu Tebviru’l-Mikbas’ta İbn Abbas radıyallahu anhumanın tefsiri olarak nakleder.81

6. Ayet

“Göktekinin sizi yere batırmayacağından emîn misiniz? İşte o vakit yer sarsılır durur” (Mülk 16)

Tefsir

İmam İevkanî rahimehullah bu ayetin tefsirinde Şöyle demiŞtir: “Yani daha önce bulunduğu durgunluk halinden sonra sarsılıp hareket etmesi demektir”

7. Ayet

“Keza yeryüzünü yayan, üzerinde sabit dağlar ve nehirler vücûda getiren, her çeşitten ikişer çift meyve yaratan ve geceyi gündüze örtü yapan yine O’dur. İşte bütün bunlarda düşünen kimseler için mutlaka deliller vardır.” (Ra’d 3)

Tefsir

İmam Alûsî rahimehullah bu ayetin tefsirinde Şöyle demiŞtir: “Bu ayetin iŞaret ettiği Şeyi diğer ayetler de ifade etmektedir. Buna göre, dağlar, yeryüzünün durması için bir sebeptir. İayet dağlar olmasaydı yeryüzü hareket ederdi. Usulümüze göre bu gerçekten yüz çevirecek bir delil yoktur. Bunun hakiki Şeklini bilmesek de buna iman ederiz.”

8. ve 9. Ayetler

“Gördüğünüz gibi, gökleri direksiz yaratmış, sizi sarsmasın diye de, yeryüzüne sabit dağlar atmış ve orada her çeşit hayvanı yaymıştır. Gökten bir su indirip orada her güzel çifti bitirmişizdir” (Lokman 10)

“Yeryüzünde sizi sarsılmaktan koruması için sabit dağlar, yolunuzu bulmanız için de nehirler ve yollar yaratmıştır.” (Nahl 15)

Tefsirler

İmam Begavî rahimehullah Tefsir’inde bu ayeti açıklarken Şöyle demiŞtir:

“Meyd etmesin, yani kımıldamasın. «Meyd» sallantıdır, o yana bu yana sarsılıp durmaktır. Bu cümleden olarak gemi yolcusunun çarpıldığı baŞ dönmesine «Meyd» denilmiŞtir.”

İmam Taberi bu ayeti Şöyle açıklamıŞtır: “Ey insanlar! Yüce Allah’ın size ihsan buyurduğu nimetlerden biri de O’nun yeryüzüne dağları serpiŞtirmiŞ olmasıdır. Âyette geçen “rawâsî”, “rasiye” nin çoğuludur. O da yerin üzerinde sabit duran dağlardır. Âyette geçen “En temîd’e bikum”, (ki sizi sarsmasın), aslında “en lâ temid’e bikum”,(sizi sarsmasın diye) anlamına gelmektedir.”

Allah’ın Şu buyruğunda da aynı özellik vardır: “Yubeyyinullah’u lekum en tadıllû: Sapmanızdan dolayı Allah size açıklıyor” yani “En lâ tadıllû: sapmayasınız diye” demektir.”82

Cewheri es-Sıhah adlı eserinde Şunları kaydediyor: «made’Ş-Şey’u, yemîd’u meyd’en», yani Şey kımıldadı. «made’til-ağsan’u» yani dallar eğildi; «made’tir-raculu», yani adam kibirlenerek yürüdü demektir.

İbn Manzur da Lisan’ul Arab adlı eserinde «made’tiŞ-Şey’u, yemid’u meyd’en», yanı bir Şey kımıldadı, yana eğildi diye açıklama yapmıŞtır. Hadis-i Şerifte de Şöyle buyurulmaktadır: «Allah yeryüzünü yarattığında onu meyd ettirdi.» , yani onu sarstı. Fakat dağlarla onu sabitledi.

Sonra Ebu’l Abbas, yani dilcilerden Sa’lebe adlı zat da «en temîde bikum»83 ayet-i kerimesyle ilgili olarak diyor ki «Allah yeryüzüne dağları serpti ki sarsılıp sizi ırgalamasın»,

Yine dilcilerden Ferra diyor ki: «Arapların şöyle dediklerini duydum: Meyd şu kimselere denir ki başları döner.».

Kamusta da Şöyle diyor: «Mad’e yemîd’u meyd’en ve meyedan’en, yani sarsıldı ve yan yattı.»

Özet olarak Allah Teâlâ, dağları yer üzerine dikmiŞtir ki onun sırtı üzerinde bulunan yaratıkları sarsılmasın. Çünkü dağlar dikilmeden önce ırgalanıp dururdu.

“onun içine dağlar koymuştur” meâlindeki ilâhî sözde O şunu buyurmuştur: yer üzerine sabit (kımıldamaz) dağlar dikmiştir. Âyette dağlar anlamına kullanılan “rawâsî” kelimesi “rasiye” nin çoğuludur. Ravasî, sabit duranlar, kımıldamayanlar demektir. Bu cümleden olarak Arapça “Ersey’tu-l-Wetid’e” denir ki bunun anlamı çadırın kazığını çaktım demektir. Şair de bu meâlde “cariye, sanki onun kazığını taşla çakmış” diyerek “erset’hu” fiilini, “onu sabitleştirdi anlamında kullanmıştır.”

İeyh Abdulaziz b. Baz rahimehullah Şöyle der:

“Yerin döndüğünü, aynı zamanda GüneŞ’in de hareket ettiğini söyleyenlerin ifadesine gelince bu, GüneŞ’in hareketsiz olduğunu ileri sürenlerin sözünden daha anlaŞılabilir kolaylıktadır; (daha akla yakındır). Ancak bu da açık bir yanlıŞtır ve gerek geçen âyetlere, gerekse duyumlara ve gerçeklere aykırıdır. Bu aynı zamanda GüneŞ’in dönmediği anlamına da gelmektedir. Halbuki Allah Teâlâ, demin zikredilen âyetlerde yerin insanları ırgalamaması için dağları diktiğini ifade buyurmaktadır.

«Meyd» sarsıntı, ırgalanma ve sallanma demektir. Aynı zamanda tefsir âlimleri ve dilciler bu konuyu böyle iŞlemiŞlerdir. Ancak bu tezi ileri sürenin sözünde bir görüŞ vardır. Çünkü yerin durağan ve sabit olduğuna ve dönmediğine iliŞkin deliller güneŞin döndüğüne ve durgun olmadığına dair deliller kadar açık değildir. Ve çünkü yerin döndüğünü ileri sürenler öyle kanıtlar getirmiŞlerdir ki böyle diyenlere kâfir demekten çekinmek gerekir.

GüneŞin döndüğünü inkâr eden kimseye gelince (buna iliŞkin delillerin çok açık olması sebebiyle) böyle birinin kâfir olduğundan Şüphe yoktur.

Yerin döndüğünü söyleyenlerin uyandırdığı kuŞkunun sebebi Şudur: Derler ki, Allah Teâlâ’nın, (engellediğini) söylediği sarsıntı yani «meyd», esasen dünyanın kendi etrafında yaptığı hareketten farklı bir olaydır. «Meyd» baŞka, dünyanın kendi etrafında attığı tur da baŞka bir harekettir. «Meyd», sarsıntı, ırgalanma ve istikrarsızlık demektir; tur ise baŞka bir harekettir, gizlidir ve hissedilmez. İŞte bu iddia batıldır, saptırıcı bir kuŞkudur. Gerek tefsir âlimleri, gerekse dilbilimciler aŞağıda okuyucuya nakledeceğimiz gibi «meyd»in sarsıntı, hareket ve tur demek olduğunu kaydetmiŞlerdir.

 

VII – Dünyanın Sabit Oluşunun Sünnetten Delilleri

1. Hadis

Safvan b. Assal radıyallahu anh’den:

“…Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize anlatmaya devam etti. Hatta bize batı tarafında geniŞliği bir bineklinin kırk yılda veya yetmiŞ yılda gidebileceği bir kapıdan bahsetti. Allah onu göklerle yeri yarattığı günde yaratmıŞ ve tevbe için açık bırakmıŞtır. GüneŞ batından doğmadıkça da o kapı kapanmayacaktır.”84

Açıklama

İeyh Yahya el-Hacuri Hafazahullah, es-Subhu’Ş-İarık adlı eserinde (s.200) Şöyle der: “Hadisin delil olan kısmı, sonundaki; “Batı tarafında güneŞ oradan doğuncaya kadar tevbe için açık bırakılan kapının” yaratılmıŞ olmasıdır. Bu kapı bazen güneyde, bazen doğuda, bazen kuzeyde, bazen de bunlar arasında kalacak Şekilde dönmez. Bilakis o, Allah’ın göklerle yeri yaratmasından beri hep batı yönündedir. İayet dünya dönse idi bu kapının da farklı yönlerde kalması gerekirdi. Lakin dünya, Allah Azze ve Celle’nin buyurduğu gibi sabittir.”

2. Hadis

İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Şöyle buyurdu:

“Beytu’l-Mamur’un semada: “ed-Durah” denilen karŞılığı vardır. Bu, Beytu’l-Haram’ın (Kabenin) tam üzerine karŞılık gelir. İayet o düŞerse, Beytu’l-Haramın üzerine düŞer”85

Açıklama

Hidayetu’l-Hayran Fi Meseleti’d-Devran’da (s.92) Şöyle denilir: “Bu hadiste delil olan yön Şudur: İayet dünya dönseydi Beytu’l-Haram’ın Beytu’l-Mamur karŞısında olan ve düŞecek olsa Kabe’nin üzerine düŞeceği yeri değiŞirdi.”

Bu Konuda Seleften Gelen Eserler

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından olan salih selef, az önce zikredilen nasları ve diğerlerini göklerle yerin sabit olduğu Şeklinde anlamıŞlar, dünyanın dönmesini söyleyenleri reddetmeleri bir tarafa, göklerin döndüğünü söyleyenlere dahi karŞı çıkmıŞlardır.

İbn Cerir et-Taberî, el-A’meŞ yoluyla Ebu Vail rahimehullah’tan rivayet ediyor:

“Bir adam Abdullah b. Mesud radıyallahu anh’e geldi. Ona: “Nereden geliyorsun?” dedi. O da: “İam’dan” dedi. Adama:”Kiminle karŞılaŞtın?” diye sordu. O da: “Ka’b (el-Ahbar) ile karŞılaŞtım” dedi. “Sana ne anlattı?” diye sordu. Adam: “Bana göklerin bir meleğin omuzunda döndüğünü söyledi” dedi. İbn Mes’ud radıyallahu anh: “Onu tasdik mi ettin, yoksa yalanladın mı?” dedi. Adam: “Ne tasdik ettim, ne de yalanladım” dedi. İbn Mesud radıyallahu anh dedi ki: “Senin bu yolculuktan sonra Ka’b’a bir daha giderek onu yalanlamanı isterim. Zira Allah Teala Şöyle buyurmuŞtur: “Yerlerinden oynamamaları için gökleri ve yeri Allah tutmaktadır. Onlar yerlerinden oynarsa, Allah’tan başka hiç kimse onları tutamaz.”86

İcma

İslam alimleri ve meŞhur imamlar dünyanın sabit ve hareketsiz oluŞunda icma etmiŞlerdir. Bu icmayı ilim ehlinden birçok kimse zikretmiŞtir. Bunlardan birisi Abdulkahir el-Bağdadi’dir. O, el-Farku Beyne’l-Firak adlı eserinde (s.354) Şöyle demiŞtir:

“Dünyanın durgun ve hareketsiz olduğunda icma etmiŞlerdir. İayet hareket etseydi zelzeleler ve benzerleri olurdu. Dehrîler (materyalistler) ise bunun aksini iddia ederek dünyanın sürekli bir düŞüŞ hareketi içinde olduğunu söylemiŞlerdir.”

İmam Kurtubi rahimehullah Tefsir’inde (9/280) Şöyle der: “Müslümanların ve Kitap ehlinin kabul ettiği görüŞ, yeryüzünün durduğu, sakin olduğu ve uzanıp döŞenmiŞ olduğudur. Yeryüzünün hareketinin adeten meydana gelen zelzeleler ile ortaya çıktığı Şeklindedir.”

Akıl Delili

Kitap ve sünnetin, dünyanın sabit oluŞuna ve dünyanın döndüğü görüŞünün sapıklık olduğuna delalet eden nasları ile beraber, bazı âlimler faydanın tamamlanması ve bazılarının akıl ile nakil arasında çeliŞki iddialarını reddetmek için akli deliller zikretmiŞlerdir. İüphesiz doğru bir akıl naklî delillerle çeliŞmez.

Bu akli delillerden birisi Şudur: Avcı uzaktaki hedefine ok attığı zaman ona isabet eder. İayet dünya hareket halinde olsaydı ok hedefe isabet etmezdi. Zira atılan ok veya mermi, dünyanın hareketinden dolayı isabet etmezdi. Ava atılan ok veya merminin hedefini vurması, dünyanın hareketsiz olduğunu gösterir.

Diğer bir aklî delil Şudur: Belirli yerlere gönderilen yapay uydular sabit yerlerinde kalmaktadır. Onların bu hareketsizliği dünyanın dönmediğini gösterir. İayet dünya dönse idi bu uyduların da dünya ile beraber dönmeleri gerekirdi. Bu uyduların hareket etme özellikleri yoktur. Bulundukları yerlerde sabit kalırlar. Dünya dönse idi bu uyduları geride bırakırdı.

Selim Fıtrat Delili

Allah Azze ve Celle’nin insanları yarattığı fıtrat gereği, hareketli gördüklerinin hareketli olduğuna ve durgun gördüklerinin durgun olduğuna kesin olarak karar verirler. Önceki ve sonraki ümmetlerin geneli dünyanın durgun olduğuna, güneŞin, ayın ve yıldızların hareketli olduklarına Şahitlik etmektedirler. Hiç kimsenin dünyayı hareket ederken gördüğü nakledilmemiŞtir. İnsanlar zelzele olduğuna Şahit olsalar da bu dünyanın bir parçasında olmuŞtur. Nitekim “Dünyanın falan yerinde deprem oldu” derler.

Fıtratlarına aykırı hareket edenler ise, buna Şahit olmadıkları halde dünyanın döndüğünü söylemektedirler.

Hislerin Delili

Hisler, dünyanın döndüğünü onaylamaz. İayet dünya dönseydi bunu hissederdik. Zira bizler üzerimizde bir karınca yürüse, ayaklarının etkisi çok ince olmasına rağmen bunu hissederiz. Dünyanın üzerinde olan bizlerin, onun hareketli olduğunu hissetmemiz ise daha önceliklidir. Fakat bunu hissetmiyoruz.

Nitekim İeyh Abdulaziz b. Baz, Salih el-Fevzan, Bekr Ebu Zeyd, İbn Kuud, Abdurrazzak Afifi, İbn Gudeyyan ve Abdulaziz Alu’Ş-İeyh’in Fetava’l-Lecneti’d-Daime kararı olarak, dünyanın dönmediğine dair yayınladıkları fetvanın sonunda (fetva no: 9129) İeyh Muhammed Emin eŞ-İankıtî’nin Şu sözünü nakletmiŞlerdir:

“Ben gözlerimle dünyanın sabit olduğunu görüyorum!”

Ferid Vecdî Dairetu’l-Maarif adlı kitabında diyor ki:

“Kopernik ortaya çıkmadan önce dünyanın döndüğü meselesi bazı İslâmî kitaplarda da zikredilmiŞtir. Mesela h. 756’da ölen Adududdîn Abdurrahman b. Ahmed, “El-Mevakıf” adlı kitabında bundan bahsetmiŞtir. “El-Mevakıf”’ı Şerh eden Ali b. Muhammed el-Curcânî (h. 816) de ona tabi olmuŞtur. Bunu, Bahauddîn El-Amilî “TeŞrih’ul-Eflâk” adlı bir risalede zikretmekte ve Şöyle demektedir:

“Yeryüzünün hareket ettiğine dair deliller, Allame Poincaré’nin iddiasını kabul eden okuyucunun görüŞüdür ki elimizde yerin döndüğüne iliŞkin hissi bir delil bulunmamaktadır. Ancak elimizde hissî olmayan, sayılamayacak kadar delil bulunmaktadır. Hepsi de pozitif ilimlerin konusudur ve bu delillerin ne kadar güçlü olduğunu ancak pozitif ilimlerde uzman olan kimseler bilir. Onun için bu konuyu irdelemeden bir tarafa koyuyoruz.”

Yine Muhammed Ferid Vecdî, bu kez de h.1350’de basılmıŞ olan “El-İslâm’u Fi Asr’il-İlm” adlı kitabında (2/137) aynen Şunları kaydetmektir:

“Dünyanın GüneŞ etrafında döndüğüne iliŞkin deliller hissî deliller niteliğine sahip değildir ki bu ilgiyle yerin küre Şeklinde olduğu konusu tartıŞılabilsin. Onun için bir grup âlim ve fizikçi görürsün ki bu konuda hâlâ tereddüt içindedirler ve baŞkalarını da tereddüde sevk etmektedirler. Monsieur Drouman, geçen Mayıs’ın 9’unda Paris’te yayınlanan Libre Parole gazetesinde diyor ki:

“Kopernik’in teorisini yayan Galileo’nun ileri sürdüğü üzere deliller Şimdiye kadar dünyanın gerçekten döndüğünü ve onun GüneŞ sisteminin merkezi olduğunu doğrulanmamıŞtır. Ve Şu Monsieur Poincaré ki Fransız hendese ve tabiat âlimlerinin en büyüğüdür, Şimdiye kadar dünyanın döndüğünü kesin olarak ileri sürmemiŞtir. Çünkü Şöyle diyor:

“Dünyanın döndüğünü söylüyorlar; ben onun döndüğüne bir engel görmüyorum, döndüğünü var sayarsak bunu kabul etmek kolay olur; bu suretle de dünyaların nasıl oluŞup geliŞtiği keyfiyeti de anlaŞılmıŞ olur. Fakat bu öyle bir teoridir ki hissi delillerle ne ispatı ne de reddi mümkündür. Bu sonsuz uzay, hangi niteliktir ki yeri onunla irtibatlandırsın, ta ki dönüp dönmediğini anlamak mümkün olabilsin! Buradan hareketle onların, yeryüzünün daire Şeklinde olduğu yolunda kullandıkları ifadenin elbette anlamsız olduğunu görürsün. Çünkü bunun hissi biçimde denenerek ispat edilmesi, kimsenin gücü dâhilinde değildir. İu iki kelimeye bakın:

“Yer yuvarlaktır” En kolay Şey yerin yuvarlak olduğunu var saymaktır. Bu sadece bir tek anlam ifade edebilir. Yeni bir anlam için de biri öbüründen farklı değildir. Geçen İubat ayının 17’sinde bazı yazarların imzasıyla yayınlanan Fransız Eclire Gazetesinde Şu sözler vardı:

“Dünyanın döndüğü meselesi tam anlamıyla kesin bir gerçek değildir. Bununla birlikte yaygın bir görüŞtür ve çürütülmesi sanılmayan büyük bir ilmî imandır. Bununla birlikte genel yer çekimi teorisi bile yeniden tartıŞılmaktadır. Cayler kanunları da sanal öngörüler olarak ünlenmiŞtir.” Yazar Şunu anlatmak istiyor:

“Eğer yerin genel çekim meselesi ve Cayler kanunları henüz birer teoriden ibaret ise, neden dünyanın yuvarlak olduğu meselesi de böyle olmasın?!”

Bundan sonra Muhammed Ferid Vecdî, “El-İslâm’u Fi Asr’il-İlm” adlı kitabında (2/137-140) Flayo’nun sözlerini naklederek, yüksek ve büyük cisimlerin küçük cisimler etrafında (ki yeryüzüdür) dönemeyeceğine iliŞkin delil ileri sürmektedir. Bu ifadeyi, –çok uzun ve faydası az olduğu için- ben nakletmeyi uygun bulmadım. Ama isteyenler onu kaynağından izleyebilirler.

Bu sözlere karŞı cevabımız Şudur: Aziz ve alîm olan ve her Şeye gücü yeten Allah Teâlâ’nın hikmeti, eğer Şu büyük gök cisimlerinin, dünyanın etrafında döndürmesini gerektiriyorsa ve bunda insanların faydası varsa bunu engelleyecek ne olabilir? Çünkü O, kendisine ibadet edilsin, itaat edilsin, yüce Şanı tazim edilsin, layık olduğu isim ve sıfatlarla anılsın diye dünyayı yaratmıŞtır. Keza yeryüzünde yaŞayan insanlara peygamberler yollasın diye, ilâhî hakkını ve insanların faydalanma yollarını beyan etsin diye bu dünyayı yaratmıŞtır.

Esasen bu peygamberler ve kitaplar, (söz ve amel olarak O’nun gerek hoşnut olduğu gerek sevmediği şeyleri, O’nu öfkelendiren hususları, ahiret hayatını, cenneti, cehennemi ve onlardan başkaca da peygamberler ve kitaplar aracılığıyla inmiş olan) büyük gerçekleri açıklamıŞlardır. İŞte bu suretledir ki mü’minler dünyada “Sırat-ı Mustakim” üzerinde, doğru yolu izleyebilme imkânını bulmuŞlardır. Allah Teâlâ Şöyle buyuruyor:

“Yeryüzündekilerin tümünü sizin için yaratmış olan O’dur” Yine Şöyle buyuruyor:

“Göklerde ve yerde ne varsa hepsini emrinize amâde kılan ve gizli, aşikar, nimetlerini sizin için bollaştıran O’dur.” Yine Şöyle buyuruyor:

“Göklerde ve yerde ne varsa hepsini emrinize amâde kılmıştır; Hepsi O’dandır; düşünebilen bir topluluk için bunda hikmetler vardır.” Sonra Şöyle buyuruyor:

“Allah O’dur ki gökleri yedi kat yaratmıştır; yeryüzünü de onlar kadar; onların arasında emirlerini indirir; ta ki Allah’ın her şeye kadir olduğunu ve ilmiyle her şeyi kuşattığını bilesiniz.”

Öyle ise, gökleri, yeryüzünü ve aralarında bulunan alemleri yaratan ve bütün bunları kullarına amâde kılan bu Yüce İlâh’a bütün bunlar nasıl garip gelecek, O, bunlardan nasıl habersiz kalacaktır?!! Bunları yaratan Allah’ın, büyük gök cisimlerini dünyanın etrafında döndürmesi nasıl istinkâr edilebilir? Bu dünya ki Allah Teâlâ onu geçici olarak elçilerine ve dostlarına mesken kılmıŞtır. Ta ki O’na burada ibadet edilsin, O’nun hakkı yerine getirilmeye çalıŞılsın; Şanına layık biçimde tazim ve iclâl edilsin ve çeŞitli ibadetlerle O’na kulluk yapsın diye insanları irŞad etsinler. Bu ise astronomların arasındaki yaygın görüŞle GüneŞ’in, Ay’ın ve aralarındaki farklı cesamette olsalar bile öbür gök cisimlerinin dünyadan kat kat büyük olduğu savına göredir. Biz bu durumda gök cisimlerinin iç yüzü ve büyüklükleri hakkında bir bilgiye sahip bulunmadığımız için bu konuda onları ne yalanlayabilir, ne de doğrulayabiliriz. Bilakis daha önce birden çok kere ifade ettiğimiz gibi Şunu söyleyebiliriz:

Gerek astronomlar, gerekse onlar gibi kimseler tarafından ileri sürülen savlar: Makbul, Merdud ve Mevkuf olmak üzere 3 kısma ayrılır.

Menkul olana gelince: bilimsel kanıtların, doğruluğunu teyit ettiği savlardır.

Merdud: bilimsel kanıtların, batıl olduğunu gösterdiği savlardır.

Mevkuf ise, bilimsel kanıtların kabul veya reddi konusunda bir sonuç belirlemediği savlardır.

Dolayısıyla astronomi konularından herhangi birine nazarla bilgi arayıŞı içinde olan kimse, onu kabul ve reddedebileceği bir delil bulununcaya kadar, beklemek durumunda olduğu mesele mevkuftur. BaŞarı ise Allah’tandır.

Sonra ünlü yazar Muhammed Ferid Vecdi, Çok meŞhur astronom üstat diye övdüğü, Fransa’da Şu an İlk Fizikçi olarak tanınan zattan –dünyanın döndüğü iddiasını reddeden- uzun bir ifade naklederek 141’inci sayfanın sonunda aynen Şunları söylemektedir:

“Bundan da görüyorsun ki onların –yer dönüyor- diye vurgu yaptıkları sözün hiçbir anlamı yoktur. Çünkü bunu deneyle ispat edecek bir şey bulunmamaktadır.” Söz burada bitiyor.

Bunda sonra Muhammed Ferid Vecdi, Şunları ifade etmektedir:

“Yeryüzünün en büyük bilginleri arasında bile bu fikirlerde, -tezi bedihi ilimlerden kılacak Şekilde- Dünyanın döndüğüne iliŞkin olarak birçok çatıŞma ve uyuŞmazlık bulunmaktadır.

Meselâ büyük bilgin Poincaré bu sözü söylemeye cesaret edememiŞtir. Hâlbuki kendisine dünyanın en büyük astronomu demesek de O bugün Fransa’nın en büyük astronomi âlimidir. O bile eğer söylediğine tam olarak inanmıyor ve savında bir delil üzerinde değilse mesele ortadadır. Eğer öğretmenler Tabiat bilgisi dersini verdikleri sırada bu konudaki bilgisizliği ikrar ederek âlimlerin izlediği yolu izlemiŞ olsalardı, öğrencilerine doğa ile ilgili olarak ileri sürülen zayıf görüŞleri açıklamıŞ olsalardı öğrencileri için çok büyük bir hizmette bulunmuŞ olacaklardı. Çünkü onlar bu suretle, her Şeyden önce öğrencilerini kiŞisel terbiyeye alıŞtırmıŞ olacaklardı. Sonuçta bu öğrenciler de tevazuu, gönül alçaklığını, haddini bilirliği öğrenecek buna alıŞacak ve kâinatın Yüce Rabbi’nin ve onun Şekillendiren yaratıcısının azameti karŞısında secdeye kapılacaklardı.

Fakat ne çare ki onların çoğu, öğrencilerine Şüpheli Şeyleri ve henüz ispatlanmamıŞ, tabiatla ilgili sanal bilgileri kanıtlanmıŞ gerçekler niteliğinde öğretmeye çalıŞıyorlar. Bu ise o öğrencilerin yanlıŞ bilgilerle aldanmasına ve sonuç olarak büyüdüklerinde küfre sapmalarına, ruhu ve ebedi hayatı inkâr etmelerine yol açmaktadır. Bununla birlikte onlar, zanna tutunduklarını ve sırf zannın onlara bir yararı olmayacağını da bilmezler.” Ferid Vecdi’nin sözleri burada sona ermektedir.

Elbette öğretmenlerin görevi, konuların iç yüzünü, gerçeğe uygun olarak, bilgilerinin sınırları içinde açıklamaktır. Aynı zamanda bilmedikleri Şeyler konusunda bilgisizliklerini itiraf etmek suretiyle âlimlerin yolunu izlemelidirler; ta ki öğrenci de bir meseleyi bilmediği zaman duraklasın, konuyu tespit etmeye çalıŞsın, kesin ile sanal bilgileri birbirinden ayırt etsin. Allah’a sığınıyoruz.

 

VIII – Şüphelerin Cevabı

Dünyanın hareketli olduğuna Şu ayeti delil getirenler olmuŞtur:

“Donup kalmış sandığın dağları görürsün. Hâlbuki onlar bulut geçişi gibi geçerler.” (Neml 88)

Bu ayet, dünyanın döndüğünü ifade etmez. Zira dağların, sabit olarak yerleŞtirildiği ayetlerde belirtilmiŞtir. Kıyamet gününde ise bulut gibi olurlar. Nitekim Karia suresinde Şöyle buyrulur:

“Dağlar ise, atılmış renkli yüne dönerler.” (Karia 5)

Yine Nebe suresinde Şöyle buyrulur:

“Dağlar yürütülür, seraba dönüşür.” (Nebe 20)

İeyh b. Baz rahimehullah Şöyle demiŞtir: “Bazı kimseler, aŞağıdaki ayet-i Kerime’yi yorumlamıŞlardır.. Ayet Şöyledir: “Dağları görür, onları durgun sanırsın; oysa onlar bulutlar gibi geçip giderler. Bu, her şeyi yerli yerinde yaratan Allah’ın sanatıdır. Gerçek şu ki O, işlediklerinizi bilir.” (Neml 88) Ayet bu kadar açıkken onu çarpık yorumlayanın sözleri onun bilgisizliğini, Allah’ın kitabı hakkındaki basiretsizliğini gerçekler hakkındaki cehaletini ortaya koyan saptırıcı bir kuŞkulandırmadan ibarettir.

Esasen Allah Teâlâ bu ayet-i Kerime’yi kıyamet gününü anlatmak için irad buyurmuŞtur. Bu ise ondan önceki ayetten anlaŞılmaktadır. Çünkü bundan önceki ayet de Şöyledir:

“Sur’a üfleneceği gün –Allah’ın diledikleri hariç-, göklerdekiler ve yerdekiler paniğe düşeceklerdir. Herkes O’nun huzuruna küçülmüş sinmiş olarak gelecektir.” (Neml 87)

Sonra Allah Teâlâ Şöyle buyuruyor: “Dağları görür, onları durgun sanırsın; oysa onlar bulutlar gibi geçip giderler.” (Neml 88) önceki ayetlerden ve bu ayetlerin akıŞından da anlaŞıldığı üzere Allah Teâlâ bununla sura üfleneceği günü iŞaret buyurmaktadır. İu ayette olduğu gibi

“Dağları yürüteceğimiz gün yeri çırılçıplak olarak göreceksin. Onların tümünü bir araya toplayacağız da birini bile atlamayacağız.” (Kehf 47) keza Şöyle buyuruyor

“Dağlar hakkında sana soru yönelteceklerdir; de ki: Rabbin onları savurup darmadağın edecektir.” (Taha 105) Keza Şöyle buyurmaktadır “Hiç şüphe yok ki hüküm günü vakit olarak belirlenmiştir; sura üfleneceği gün bölük bölük geleceksiniz; sema açılacak kapılar oluşacaktır; dağlar yürütülecek, serap olacaktır.” (Nebe 17-20) bu anlamda ayetler çoktur.

Sonra (açıklamak gerekir ki dünyanın hareket ettiği yolunda yukarıda bahsi edilen) bu söz, gözlemlenen ve duyumsanan gerçeğe aykırıdır. İŞte insanlar dağları bulundukları yerde görüyor; onlar hiç de yürütülmemektedirler.

Mesela Şu Mekke’deki Nurdağı yerinde duruyor. Ve iŞte Ebu Kubeys Dağı, o da yerinde duruyor. Keza Medine’deki Uhud Dağı yine yerinde duruyor. Aynı Şekilde dünyanın bütün dağları yerlerinde duruyorlar. Hiç biri de yürütülmemektedir. Dolayısıyla o sözü duyan her insan, onun batıl olduğunu, onu telaffuz eden kiŞinin sözlerinin fasit olduğunu, böyle bir kimsenin, aklını ve fikrini kullanmaktan uzak olduğunu, yönetimini aynen hayvanlar gibi baŞkalarının eline verdiğini anlar.

Bu münasebetle, bilgimiz olmadan Allah adına bir Şey söylemekten Ona sığınırız. Kabullenenleri alçaltan ve onları insanlık mertebesinden hayvanlık derekesine indiren kör taklitten de Allah’a sığınırız. Allah Teâlâ «Yeri görür onu durgun sanırsın» dememiŞtir ki! Bilakis «Dağları görürsün» demiŞtir.

Şu halde Müslüman kiŞi âyeti, ifade etmediği bir anlama dayanarak nasıl kanıt gösterebilir? Bu ayetle, amaçlananı açıkça kanıtlayan ayetleri, nasıl bir kenara atabilir! Çünkü tefsir âlimleri arasında öteden beri uyulan temel kural Şudur: ayetler birbirini açıkladığı sürece buna uymak kesinlikle gereklidir. Bundan sapıp baŞka kurallara dayanmak doğru değildir.

İeyh Muhammed el-Humeyd Şöyle der: “Bazı küstah insanlar Allah’a karŞı baŞ kaldırmıŞ, diyorlar ki: “Allah’ın –mealen- buyurduğu “Dağları görürsün, onları donuk sanırsın; oysa onlar bulutlar gibi geçip giderler” ayet-i kerimesi dünyanın döndüğüne ve hareket ettiğine delalet etmektedir.” Halbuki bu istidlal yanlıŞtır ve makbul bir tefsir değildir. İŞte sana gerçek açıklaması:

“Dünyanın döndüğüne iliŞkin olarak bu ayet-i kerimeleri kanıt gösterebilmek, onlardaki siyak ve sibakın, kanıtlayıcının

anlamadığı biçimde olmamasına bağlıdır. Bununla birlikte, onunla çatıŞan bir nass da bulunmamalıdır. Her iki nokta da burada mevcuttur. O zaman istidlal yolu doğru değildir; görüŞ de isabetli değildir.

Birinci noktaya gelince sibak, ki sözün baŞlangıcıdır ve siyak ki o da sözün sonudur; ikisi de dağların aynen bulutlar gibi yürüdüğünü ifade etmektedirler; ancak bu kıyamet gününde olacaktır. Çünkü ayet o günü nitelemektedir.

Nitekim Allah Teâlâ (bu ayetin –sibakında- yani baŞlangıcında) buyuruyor ki: “Sura üfleneceği gün, göklerde ve yerde kimler varsa hepsi korkar ürperirler -Allah’ın diledikleri hariç-; herkes O’nun huzuruna ezik (çekingen, korkulu ve küçülmüş) olarak gelir. O gün dağları görürsün, onları donuk (durmuş) sanırsın; oysa onlar aynen bulutlar gibi geçip giderler. Bu, her şeyi yerli yerinde yaratan Allah’ın sanatıdır. Gerçek şu ki O, işlediklerinizden haberdardır. (O gün amel olarak) Kim bir iyilik getirecek olursa ona, (ödül olarak) ondan daha hayırlısı vardır ve o günün dehşetinden emindirler. Ancak her kim ki (amel olarak) bir kötülük getirecek olursa onlar da ateşe yüz üstü atılacaklardır. Elbette ki işlediklerinizin karşılığından başkasıyla ceza (ya da mükâfat) görmeyeceksiniz.”

Açıkça görüldüğü üzere bu ayetler kıyamette olacaklardır, dünyada değil. Ayrıca nice ayetler vardır ki baŞlangıç ve sonlarından anlaŞıldığı gibi Allah’ın, kıyamette ancak dağların yürüyeceğini, -yüce kitabının birçok yerinde- zikrettiğine iliŞkin anlam vermektedir. Bunları baŞka türlü anlamak imkansızdır.

Allah Teâlâ Kehf suresinde Şöyle buyurmaktadır: “O öyle bir gündür ki dağları yürütürüz ve yeryüzünü dümdüz görürsün; onları bir araya toplarız, onlardan birini bile atlamayız.”

Tekvîr Suresi’nde de Şöyle buyurmaktadır: “Güneş dürüldüğünde, yıldızlar matlaştığında, dağlar yürütüldüğünde, hayvanlar bir araya getirildiğinde”

Bu beyanla anlaŞılmaktadır ki, dünyanın hareket ettiğini ayetlerle kanıtlamak batıldır.

İkinci noktaya gelince o da, itiraz eden bir nassın bulunmamasıdır. Oysa biz bu düŞünceye sırf Şerî bir meseledir diye baktığımızda, Kur’an naslarının onu engelleyici hükümlerinden baŞka bir sonuca varamayız. Şöyle ki: Kur’an, yeryüzünün sabit olduğunu ifade etmektedir ki Allah Teâlâ’nın bu konuda Şu sözünden daha açık bir Şey bulunmamaktadır. Allah, “Yeryüzüne ravasîler serpiştirmiştir ki sizi sarsmasın” buyuruyor. BaŞka bir yerde de Şöyle buyurmaktadır:

“Yeryüzüne ravâsîler koyduk ki onları sarsmasın”. Bu ayette geçen “Meyd” kelimesi, hareketlenmek, sallanmak demektir. Arapça dil kuralları da bunu teyit etmektedir. Allah Teâlâ Şöyle buyuruyor:

“Biz yeryüzünü bir beşik ve dağları da kazıklar haline getirmedik mi?” Bu ayetler, Allah Teâlâ’nın, yeryüzünü –hareket etmesin ve sallanmasın diye- dağlarla tespit ettiğini açıkça kanıtlamaktadır.

Tıpkı geminin dengesini korumak için ona ağır Şeyler yüklemek gibi – yeryüzünün de sallanmasın diye – dağlarla tespit edilmiŞ olması onun dönmesine engel değildir”, bir tekellüftür, soğuk bir zorlanmadır ve İslâmî zevke uymamaktadır. Kur’an’a özgü belagat da bunu kabul etmemektedir. Çünkü bu, yorumlama ile bir çıkmaz sokağa girilmekte ve nassı, gereksiz yere akla gelenin dıŞına çekmektedir. Bu ise hakikatte sıhhatli temellere dayanan bir yorum değil, oyun oynamaktır. Çünkü Kur’an-ı Kerim, dünyanın durgun olduğunu kesin biçimde ifade ettiği gibi GüneŞ’in ve Ay’ın da hareket halinde olduklarını ve onun etrafında döndüklerini kesin Şekilde ifade etmektedir. Allah Teâlâ, bu konuda Şöyle buyurmaktadır:

“Geceyi ve gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı yaratan O’dur. Hepsi bir felekte yüzerler.” Bu ayette “Kullun” kelimesi üzerinde bulunan tenvin, ivaz’dır. Bu ise “Kullun minhuma”, (yani o ikisinden her biri) demektir. Bundan GüneŞ ve Ay kastedilmektedir. Dünya ile ilgili bir ifade yoktur. GüneŞ’e ve Ay’a ait (huma) zamirinin burada çoğul olarak geçmesi, onların doğuŞ noktalarının çok olması itibariyledir. Esasen bu zamirin çoğul olarak gelmesi, bundan önceki ve sonraki ayet fasıllarına uymak bakımından güzeldir. Çünkü hepsi de vav ve nun’la bitmiŞ bulunmaktadır. Allah Teâlâ,Şöyle buyuruyor:

“Güneş, kendisi için belirlenmiş olan bir durağa doğru akmaktadır. Bu, Azîz ve Alîm olan Allah’ın takdiri iledir. Ay için de menziller tayin buyurmuşuzdur; ta ki o eğilmiş bir hurma dalı gibi size gözükünceye kadar. Ne Güneş’in Ay’ı idrak etmesi, ne de gecenin gündüzü geçmesi gerekir. Hepsi bir felekte yüzerler”

Burada GüneŞ için bir cereyan tespit edilmiŞtir. Bu, intikalî bir harekettir. Onun değirmensel hareketine gelince (yani astronomların iddiasına göre onun eksen etrafındaki dönüŞüne gelince), buna Arap dilinde cereyan değil, deveran denir. Halbuki Kuran’ın nassı bunu cereyan diye ifade etmektedir.

Bunun özeti Şudur: Bu fasılda zikrettiklerimizin toplamından Şöyle bir sonuç meydana çıkmaktadır: Bilimsel kanıt, dünyanın hareket ettiğini desteklememektedir. Bilakis onun durgun olduğunu, hareketin ise GüneŞ’e ve Ay’a ait bulunduğunu belirlemektedir. Eğer ayet-i kerimelerden bazıları, astronomların aleyhinde ve onları reddeder mahiyette olan ayetlerin çoğunun verdiği anlam dıŞında yorumlanır ise bu, Kur’an-ı Kerim’e karŞı bilgisizce açık bir küstahlık olur.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki “Her kim ki Kur’an-ı Kerim’i aklına estiği gibi yorumlamaya kalkışırsa, cehennemde yerini hazırlasın!”

Ebubekr radıyallahu anh’den, “ve fâkihe’ten ve ebb’en” ayet-i kerimesindeki “Ebb” kelimesinin anlımı sorulduğunda, cevap vermedi ve Şu sözleri söyledi: “Eğer ben Allah’ın kitabını aklımın estiği gibi yorumlamaya kalkıŞırsam acaba hangi gök beni gölgesine alacak ve hangi yer beni sırtında taŞıyacaktır!!!”. Onun için Müslüman kiŞi, Allah’a karŞı heybet duymalıdır; Allah’ın koymuŞ olduğu sınırlarda titizlikle durmalıdır. Gerçek Şu ki sırat-ı müstakim’e (doğru yola) istediğini erdiren Allah Teâlâ’dır.” Allame Muhammed Humeyd’in sözleri burada bitiyor.

 

II – Dünya düz ise neden bir taraf gece iken bir tarafta gündüz oluyor? Sorusunun Cevabı

Dünya ve Kubbesi adlı çalışmamdan sonra “Dünya düz ise neden bir taraf gece iken bir tarafta gündüz oluyor?” şeklinde bir şüphe zihinlere takılmaktadır. Bunu kitapta anlatmaya çalıştım ise de maksadın yazı ile ifadesi çok zor olduğundan burada konunun anlaşılması için animasyon ekledim.

http://ebumuaz.blogspot.com/2012/10/duz-dunyada-gece-ve-gunduz.html

d7b06f929232f83d4e4a28d76cd04e6c_1305317519

 

 

IX – Ay, Güneş ve Yıldızların Işıklarının Mustakil Oluşu

1. Ayet

“Onların içinde ayı bir nûr kılmış, güneşi de bir çerağ yapmıştır.” (Nuh 16)

2. Ayet

“Üstünüze yedi sağlam tabaka gök bina edip oraya her tarafı pırıl pırıl aydınlatan bir lamba asmadık mı?” (Nebe 12-13)

3. Ayet

“Güneşi ışık (kaynağı), ayı nûr yapan, senelerin sayısını ve hesabı bilmeniz için, aya konak yerleri takdir eden O’dur. Allah, bütün bunları, ancak hak ile yaratmıştır. Âyetleri, bilen kimselere (işte böyle) uzun uzun beyan eder.” (Yunus 5)

4. Ayet

“Oysa gökte burçlar yaratan ve orada kandil olarak güneşi ve aydınlatıcı olarak ayı var eden Allah ne yücedir.” (Furkan 61)

5. Ayet

“Gerçek şu ki, dünya semasını kandillerle süsledik ve o kandilleri şeytanlar için taşlamalar kıldık; onlar için alevli ateş azabı da hazırladık.” (Mülk 5)

6. Ayet

“Karaların ve denizlerin karanlıklarında kendileriyle yolunuzu bulaşınız diye yıldızları sizin için yaratan O’dur.” (En’am 97)

7. Ayet

“Biz, dünya semasını, itaatten çıkan her türlü şeytandan korumak için bir ziynette, yıldızlarla süsledik.” (Saffat 6-7)

Selefin Sözleri

İbn Merduye ve Ebu’Ş-İeyh, İbn Amr radıyallahu anhuma’dan rivayet ediyor: “GüneŞ ve ayın yüzleri semaya dönüktür. Diğer yüzü ise yeryüzüne dönüktür. Yeri aydınlattıkları gibi semayı da aydınlatırlar.”87

Ebu’Ş-İeyh hasen bir isnad ile İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan “Ayı bir nur kılmıŞtır” kavli hakkında: “Arkası yere, yüzü ise semaya dönüktür” demiŞtir.”88

İbn Ebi Hatim, İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet ediyor: “GüneŞ su çarkı gibidir. Gündüz gökte yörüngesinde akar gider. Battığı zamanda ise gece yine yörüngesinde ve yerin altında yürümesine devam eder. Nihayet doğduğu yerden yeniden doğar. Ay da böyledir.”89

 

 

X – Güneşin Hareketli Oluşu:

1. Ayet

“Gördüğünüz gibi gökleri direksiz yükselten, sonra Arş üzerinde istiva eden, her ikisi de belirli bir süreyle hareket eden güneşi ve ayı emri altında tutan, her işi (bir nizam içinde) idare eden ve (bütün bunlara delâlet etmek üzere) Rabbınıza kavuşacağınızı yakînen bilesiniz diye âyetlerini uzun uzun açıklayan Allah’tır.” (Ra’d 2)

Tefsir

Müfessirlerin Şeyhi İmam Ebu Cafer b. Cerîr (et-Taberi) bu ayet-i kerime ile ilgili olarak aynen Şunları kaydediyor:

“GüneŞi ve ayı –kullarının faydası için- gökte âmâde kılmıŞtır. Yarattıklarının faydası için onları zelil kılmıŞtır, ta ki onların turları sayesinde senelerin sayısını ve hesap yapmasını bilsinler. Böylece gece ile gündüzün arası da ayrılmıŞtır.”

“Ayet-i Kerime’de, «Her biri belli bir süre tur atacaktır.» mealindeki sözlerin anlamı Şudur: Onların her biri, beli bir süre semada dönüp duracaktır. Yani Allah tarafından bilinen bir vadeye kadar döneceklerdir. O vade de dünyanın son bulacağı,kıyametin kopacağı zamandır ki güneŞin harareti o zaman yok olur; ay kararır ve yıldızlar söner”

2. Ayet

“Güneş, kendine âit bir yer çevresinde akar gider. Bu, daima galip olan ve her şeyi hakkıyla bilen Allah’ın takdiridir. Aya da, eski hurma salkımının eğri dalı haline gelinceye kadar konaklar tayin etmişizdir. Ne güneşin aya yetişip onunla birleşmesi mümkündür, ne de gecenin gündüzü geçmesi. Hepsi de bir yörüngede yüzerler.” (Yasin 38-40)

Tefsir

Ebu’Ş-İeyh İbn Abbas radıyallahu anhuma “Bir yörüngede yüzerler” (Yasin 40) ayeti hakkında Şöyle dediğini rivayet etmiŞtir: “Semanın kapılarında tıpkı yün eğirme aletindeki topaç gibi dönerler.”90

İbn Cerîr de – Allah rahmet eylesin – bu âyete Şöyle anlam veriyor: “GüneŞ, ay, gece ve gündüz diye sözünü ettiklerimizin hepsi bir felekte yüzerler”

3. Ayet

“Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan Odur; bunların her biri bir yörüngede yüzer.” (Enbiya 33)

4. Ayet

“Geceyi gündüze sokar, gündüzü de geceye sokar. Güneşi ve ayı emre âmâde kılmıştır. Hepsi de belirli bir süreye kadar akıp gider.” (Fatır 13)

5. Ayet

“Yörüngelerinde biteviye hareket eden güneşi ve ayı, gece ile gündüzü, sizin istifadenize sunan.” (İbrahim 33)

Selef’ten Gelenler

Ebu’Ş-İeyh, İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan Şöyle dediğini rivayet etmiŞtir:

“Muhakkak ki güneŞin üç yüz altmıŞ çizgisi vardır. Her gün bir çizgiden doğar. Bir sonraki yıl gelene kadar bir doğduğu çizgiye bir daha dönmez. GüneŞ ancak istemeyerek doğar ve Şöyle der: “Ya rabbi! Beni kullarına doğdurma, görüyorum ki onlar sana isyan ediyorlar”92

Ebu’Ş-İeyh, Said b. Abdirrahman b. Ebza’nın, “Doğruların ve batıların rabbi” ayeti hakkında Şöyle dediğini rivayet etmiŞtir: “GüneŞin doğuda üç yüz altmıŞ ve batıda üç yüz altmıŞ burcu vardır. İki gün üst üste bir burçtan doğmaz ve iki gün üst üste bir burçtan batmaz.”93

Ebu’Ş-İeyh, İbn Adem’den Şöyle dediğini rivayet etmiŞtir: “GüneŞ her burçta bir ay bekler. Burcun otuz doğuŞ yeri vardır. Her iki doğuŞ yeri arası ibadet yeridir. Otuz gün tamamlanana kadar saat eksilmeye devam eder. Sonra diğer burca geçer.”94

Ayın Eksilmesi

“Aya da, eski hurma salkımının eğri dalı haline gelinceye kadar konaklar tayın etmişizdir.” (Yasin 39)

Ebu’Ş-İeyh, el-Hasen’den Şöyle dediğini rivayet etmiŞtir: “Ay, rabbine Şöyle der: Allah’ım! GüneŞi benden üstün ve beni de eksik kıldın. Onun değerini benden eksiltmedikçe doğmasın.” Bunun üzerine ay ancak güneŞin batmasından sonra göründü.”95

Ebu’Ş-İeyh, Katade’nin “Ay için de menziller takdir ettik” ayeti hakkında Şöyle dediğini rivayet etmiŞtir: “Allah ay için menziller takdir etmiŞtir ve onu hurma çubuğu gibi oluncaya kadar eksiltir.”96

Bu deliller, ayın hilal Şekline geldiğinde, ay ile güneŞ arasına dünyanın girmesi sebebiyle güneŞten aldığı ıŞığı kestiği iddiasını yalanlamaktadır. Nitekim dünyanın küre Şeklinde olmadığı ve ayın bizzat ıŞık kaynağı olduğu daha önce geçmiŞti.

 

 

Bir cevap yazın