Başlamadan Önce Lütfen Okuyun!

Derine dalmak

…Bir Sabah Kalkarsınız ve..

“…bir sabah uyandığınızda gözlerinizi açarsınız. aklınıza o an tavana bakmaktan başka birşey gelmiyordur. nefes alıp verdiğinizin farkındasınızdır ama bunu istem dışı yapmakta olduğunuzunda… yataktan kalmak için hiç bir sebep bulamıyorsunuzdur gidecek bir işiniz olduğu halde. sizi yaşama bağlayan şeyleri düşünmeye başlarsınız. biraz sonra yapacağınız kahvaltı mıdır? akşam iş çıkışında görüşeceğiniz kız arkadaşınız mıdır? eminönünde yenilecek balık ekmek midir yoksa hayatın anlamı? eğer hiçbiri size çekici gelmiyorsa şayet durumunuz gittikçe kötüye gidiyor demektir. yataktan kalkarsınız ve bir camel yakarsınız. camel de değişmiştir; o bile bir anlam ifade etmiyordur sizin için. banyoya gidersiniz ve aynada suratınıza bakarsınız. o yüz bile sizin için yabancılaşmıştır artık. gardolabınızı açarsınız… ne giyeceğim diye bir derdiniz yoktur çünkü gardolabınız bir sürü anlamsızlık doludur sizce. sadece üşümemek için kalınca giyinip evinizden çıkarsınız ama soğukla burun buruna gelince üşümek kavramının bile anlamını yitirdiğini farkedersiniz ve montunuzun önünü açarsınız soğuğa inat. arabanızın ön camı çatlamıştır ama umrunuzda bile değildir. bir zamanlar özene bözene aldığınız arabanız da size hiçbirşey ifade etmiyordur artık. yolda trafik sıkışıktır; açtığınız radyodan kıpır kıpır ezgiler yükselmekle beraber en ufak bir kıpırtı bile oluşmaz içinizde. iş yerinize gelmişsinizdir. palaza insanlarına göz ucuyla bakarsınız. hepsi görünüşte mükemmeliğe erişmiş gibi görünselerde aslında ne kadar zavallı olduklarını görürsünüz sanki diğerlerinden farklı olarak bir x-ray cihazıyla görüyormuşsunuz gibi içlerini…. masanıza oturursunuz. ailenizin resminde babanız sanki gerçekten sizi görüyormuşcasına gözlerinizin içine bakarak gülümsemektedir ama babanızın gülümsemesinde sanki bir sahtelik vardır. ailenizde anlamsızdır artık. inboxınız arkadaşlarınızdan gelen maillerle doludur ama bir çırpıda okumadan siliverirsiniz hepsini. kahve almak için kafeteryaya gidersiniz. sade şekersiz nescafede bile bir lezzet kalmamıştır artık. masanıza dönerken adımlarınız sanki idam sehpahasına gidiyormuşcasına ağırdır. hayattan tek zevk aldığınızı sandığınız şeyi yapmak için browserınıza sozluk.sourtimes.org yazarsınız. anlamsızca başlıklara bakar ve vakit geçirmeye çalışırsınız. tam o sırada bir başlık gözünüze çarpar… “hayatın anlamı” … işte o an “hayatın anlamı” kavramı şekillenir ve parmaklarınızdan şu cümle dökülür ekşi sözlüğün sayfalarına: “kaybettiğinizde varlığını farkettiğiniz ve asla geri kazanamayacağınızı bildiğiniz anlamsızlık…” (radiyogafa, 31.03.2003 13:38 -Ekşisözlük)

Çok daha derine dalmak

Eğer Hayatın Anlamını Öğrenmek İçin Bu Siteye Bilinçli Olarak Geldiyseniz Lütfen Aşağıdaki Link’ten Devam Edin;

http://www.hayatinanlaminedir.com/hayatin-anlami/

Peki ileri sürülen hayatın anlamı tezlerinden hangisini seçmek en mantıklısıdır? Bizler elbette ki bir uzaylının lise dönem ödevi projesi yada bir arabanın şarjını dolduran akü pilleri bile olabiliriz, fakat soru şu; mesela bugün Matrix içinde yer aldığınızı fark etseydiniz, sizin için ne değişirdi? Yarın işe mi gitmezdiniz?Her şey sanal zaten” denildiğinde “o halde bütün paranı bana ver” cevabıma karşılık bu ayki maaşınızı bana vermiyorsanız, bu tezin doğru olup olmamasının aslında hiç bir önemi yoktur. İşte bu yüzden, şahsi fikrim, seçilebilecek en mantıklı “hayatın anlamı” tezi, hayatın bir sınav olduğu ihtimali üzerine yaşamak ve hesap gününde bir yaratıcıya hesap vereceğimizi planlayarak hayatımızı sürdürmektir. Diğer tüm hayatın anlamı tezleri en sonunda iyi biterken, bir tek ileri sürülen bu tez diğerlerinden farklı bir sona sahiptir ve sonucu “sonsuza kadar” sürmektedir.  

———————————————————————————————————-

Çok Önemli Not: Sitede Okuduğunuz Yazıların Sitemde Yeralması Onları Kişisel Olarak Savunduğum Anlamına Gelmemektedir. Kuran-ı Kerim’de Üzerine Defalarca Değinilen “Aklını Kullanma” Emrinin Yerine Getirilmesi Sebebiyle Karşılaştığım Fikirleri Her Açıdan Değerlendirmeye Çalışmaktayım. Bu Anlam Çabamda, Sosyal Medya’yı Bir Çöplük Olarak Değil, Akan Bir Bilgi Pınarı Olarak Görmekte Ve En Mantıklı Fikirleri Site İçerisinde Toplamaktayım. Her Sayfa, Bir Düşünce Temelinin Parçasını Oluşturmaktadır. Bazı Sayfalar Tek Tek Ele Alındığında Rahatsız Edici Olabilseler de Bütüne Bakarak Değerlendirildiklerinde Bir Anlama Kavuşmaktadırlar. Hoşunuza Gitmeyen Yazılar İle Karşılaştığınızda Lütfen Sert Tepki Göstermeden Önce Bunu Dikkate Alın! Hukuken Suç Teşkil Ettiğini Düşündüğünüz veya Size Ait Olan ve Siteden Kaldırılmasını İstediğiniz Bir Yazı Görürseniz, veya Yazınızı Yeni Web Sitenize Taşıdıysanız ve Kaynak Değişikliği Talebi İçin Lütfen Bana Mail Gönderin.

———————————————————————————————————-

Başlamadan Önce Bilmeniz Gerekenler;

Bu Web Sitesi bir Ateizm, İslamiyet veya Masonluk Sitesi değildir. Web sitesinde daha önce yer alan mavi göz Horus’un gözü değildir. O resmi 2012 yılında “Teknolojiyi kullanarak evreni çözmeye çalışan bir göz” anlamını taşıdığını düşündüğüm için siteme eklemiştim, yakın zamanda değiştirmemin daha uygun olacağına karar vererek değiştirdim.

Ben bir bilim adamı, filozof, felsefeci, din adamı veya yazar değilim. Bu Web Sitesi herhangi bir grup adına, herhangi bir grubu veya inancı yüceltmek amacıyla yapılmadığı gibi herhangi bir insanı yada grubu incitmek, kırmak yada yargılamak amacını kesinlikle gütmemektedir. Bu Web sitesi, kesinlikle dini bir Fetva veya “kişiyi/grubu linç edelim” sitesi değildir.

Burada yer alan fikirler, benim ile sizin, sizin ile diğer fikir sahiplerinin yada iyi ile kötünün arasındaki kazanma savaşı değildir. Bu benim kendim ile olan savaşımdır. Site içerisinde, karşılaştığım konuları birçok farklı açıdan acımasızca sorguladığım için karşıt fikrilere alışık değilseniz sizi rahatsız edebilecek birçok yazı ile karşılaşabilirsiniz bu yüzden hiçbir yazı kişisel algılanmamalıdır.

Yine de bir makalenin sizin görüşünüzü aşağıladığını ve karşı cevabında olması gerektiğini düşünüyorsanız her makalenin web sitemde birer karşıt görüşünün de yer alması ile birlikte her makalenin altında yazının yer aldığı bağlantı linkleri bulunmaktadır. Yazıların altında yer alan linklerden makale sahiplerinin sitelerinde kendi görüşlerinizi dilediğiniz gibi açıklamakta özgürsünüz. Eğer orada yazdığınız yazıları benimle paylaşırsanız, mantıklı bulduğum taktirde siteme alternatif görüş/destekleyici görüş olarak ekleyebilirim.

Bu Web sitesi bir tartışma sitesi değildir; illaki tartışmak ve savaşmak isterseniz yazıların altında yer alan kaynaklarına giderek dilediğiniz gibi savaşabilirsiniz.

Burada okuyacağınız makaleler benim kendi iç sorgulamalarım ve araştırmalarımın sonuçlarından meydana gelmektedir. Bu Web sitesinde yaptığım sadece bulabildiğim en mantıklı fikirleri, bazen kısaca kendi yorumlarımı da ekleyerek, kendi başlıklarım altında en objektif şekilde karşı argümanları da ekleyerek birleştirmemden meydana gelmektedir. Bütüne baktığınızda yazıların amacının “Kazanmak” değil “Gerçekten anlamak” olduğunu görebilirsiniz.  Konular hakkındaki ayrıntıları bende yazdıkça öğrenmekteyim.

 

Sen Kimsin, Necisin, Ortalığı Karıştırmak İçin mi Şuradaki Yazıyı Yazdın? 

Birçok farklı görüşe yer verdiğim ve birçok makaledeki görüşleri kendi dünya görüşüm gibi savunmaya çalıştığımdan dolayı “bu kişinin dünya görüşü nedir?” sorusunu sorabilirsiniz. Kişisel dünya görüşüm tüm evreni yaratan, yöneten ve bize yol göstermesi için Kur’an-ı Kerim’i gönderen Allah’ın var olduğu; Hz Muhammed’in ise onu dengi değil, kulu ve elçisi olduğudur. “Sadece Kuran” veya -Akla, mantığı, günümüz bilimine ve Kuran-ı Kerim’e uyduğu sürece- Hadis reddiyecisi değilim. Sahip olduğum Hanefi/Sünni inancının ana sebebi “yaşadığım toplumdaki İslam birliğini bozmamak” olmasına rağmen, bugün sahip olduğum Allah ve din inancımın sebebi bulunduğum ülkemin veya çevremdeki insanların bu inancı kabul etmesi değil, kendi adil sorgulamamın sonucunda bu İslamiyet inancının doğru olduğu sonucuna ulaşmam kaynaklıdır.

Düşünce temelim bu olmasına rağmen, diğer konulardaki doğru-yanlış kavramım zaman içerisinde değişikliklere uğrayabilmektedir. Sizden ricam sitedeki yazılara/yazıların gidiş şekline bakarak “Bu şahıs nasıl Müslüman? baksana şu yazısında şöyle sapkın görüşü savunmuş” veya “Şu yazısında hurafeleri desteklemiş / bu kişi hadis düşmanı” veya “bu kişi x kişisini desteklemiş / x kişisinin düşmanı” gibi sonuçlara ulaşmayın. Ben sadece sosyal medyada karşılaştığım düşünce v eleştirileri nasıl anlıyorsam o şekilde sitemeye ekleyerek fikirleri çarpıştırmaktayım. Site içerisinde en çok “ben gerçeği buldum, en doğru benim” diye kim bağırıyorsa her sayfada onu savunuyorum. Bu Aziz Nesin’de olabilir, Necip Fazıl’da olabilir, feministte olabilir, ateistte olabilir, nurcuda olabilir. Lütfen sitede yer alan yazılar üzerinden beni yargılamayın.

 

Üzerinde bulunduğum felsefenin özeti aşağıdaki gibidir;

“…Peki, bak sana ve senin gibi hayal kırıklığı içinde yaşayan gençlere ne diyeceğim şimdi. Bu halk sizden ne bekliyor biliyor musunuz? Hiçbir şey! Evet, hiçbir şey, doğru okudun. Ne yani, bayramlarda ve seyranlarda iş olsun, torba dolsun diye yapılan beylik konuşmalara inandınız mı yoksa? O konuşma metinleri antiktir, senelerdir okunur durur. Maksat etrafa medeniyet yapıyoruz havası vermektir. Ama gerçekte siz gençlerden bir şey yapmanız beklenmiyor. Hatta eski köye yeni adet getirmeden, sessiz sakin bir köşede yaşlanıp geberirseniz halka çok büyük iyilik etmiş olursunuz. Böylece değişim, gelişme, bilinçlenme, yükselme gibi zırvalar olmayan rahatlarını bozmamış olursunuz.
Lafı nereye getirmeye çalıştığımı anlıyor musun bilmem, ama siz gençlerin kimseden anlayış, destek, hoşgörü beklememeniz gerektiğini idrak etmelisiniz, çünkü kimsenin vermeye niyeti yok. Belki kendi aileniz ya da sevgiliniz, ya da eşiniz biraz sağlar bunları ama onun da bir sınırı olacaktır. Ha, şimdi bu şartlar altında ne yapacaksınız? Aslında bunun cevabı Atatürk’ün gençliğe hitabesinde açıkça verilmiştir. Ama tabii gençlere ezberleterek onu da unutturmayı başardılar, o yüzden ben özünü burada tekrar vereyim.
Önünde iki seçenek var: İlki istedikleri gibi bir kuzu olmak ve efendi efendi yaşlanıp göçmek. Bunun karşılığında alacağın ödül belki biraz sessizlik ve yalnızlık olabilir, belki de biraz para. Ama bunları alacağın ya da elinde tutacağın asla garanti değil. Kös kös oturup eli boş göçmen kuvvetle muhtemel.
İkinci seçenek ise Yaratıcıdan başkasının önünde zinhar diz çökmeyip, doğumdan ölüme giden yolda başı dik ve gururlu yürümektir. Kimseden anlayış, ilgi, destek beklemeden, yapman gerekeni sırf inandığın için yaparak yürümek. Sanat üretmek mi istiyorsun? Üret o zaman, ama kimse için değil! Sanat, bilim, felsefe; bunların hiçbiri toplum için değildir! Bunları yapman gerektiği için yaparsın! Resim çizesin çünkü kafanın içini dolduran imgelerle yanıp tutuşur! Şiir yazarsın çünkü ruhun gecenin karanlığında alev almış gibidir! Evrenin sırlarını çözmek için çalışarak sabahlarsın, çünkü bilmek istiyorsundur! Bilmek zorundasındır! Koyunlar ağıllarında uyurken sen yıldız ışığıyla yanmak zorundasındır!
İşte bu yüzden yaparsın her şeyi. Da Vinci en iyi eserlerini papazların ayağını öperek cennete gitmeyi uman cahil İtalyan köylüleri için mi verdi? Bruno Giardano bağlandığı kazıkta yanarken etrafını sarmış bön bakışlarıyla onu izleyen sefil Roma dilencilerinin takdirini kazanmak için mi ateşle vaftize boyun eğdi? Sana insanlık tarihinden yüz binlerce örnek verebilirim. Ama esas nokta şu ki, tüm bu kadın ve erkekler en ağır bedelleri öderken ahmakların takdirini kazanmayı beklemiyorlardı. Bak, onları yakanlar ve yakılırken alkışlayanlar artık yok! Oysa onlar belki de hiç umurlarında bile olmayan dünyayı değiştirdiler! Ve insanlık yaşadıkça adları da yaşayacak.
Belki sen ya da ben asla birer kahraman olmayız, belki çok ağır bedeller ödeyip hiçbir şeyi de değiştiremeyebiliriz. Ama asla güdülen bir koyun haline gelmeden, onurunla bu dünyadan gelip geçmiş olmanın huzuru bile her şeye bedeldir. Bunu asla unutmayın ve seçimlerinizi buna göre yapın.”
Kaynak: M.Berker Güngör – Level Oyunu Dergisi, Ekim 2004

Bütün bu çabamın amacı ise hesap gününde Yaratıcımın bana soracağı “gençliğini nasıl geçirdin, bu hayat sınavında ne başarsın” sorusuna verebileceğim en iyi cevabı verebilmek ve belki bir gün olur da, nasip olursa “kusursuz cevabı” bularak felsefi tabirle “kusursuz kitap” yazabilmek

 

Sitenin Olayı Nedir?

Aslında çok basit, “Fil” i tanımlamak. Hayata tek taraflı bakmak yerine filin neye benzediğini bildiğine adı gibi emin olanlardan elde edilen bilgiler ile gerçek ve doğrunun tam olarak ne olduğunu anlamaya çalışmak;

Fil neye benzer

 

Fili Tanımlarken İzlediğim Yöntem;

www.hayatinanlaminedir.com

.

Yüzbinlerce Bilge Bugüne Kadar Mükemmel Cevabı Bulamayı Başaramamış, Sen mi Bulacaksın? Aslında Bu Problemi Aşmak İçin Sitemin Temelinde Kurduğum Basit Bir Zeka Sorusu Var; Satranç Oynamayı Bilmeyen Birisi İki Satranç Ustasıyla Aynı Anda Oynayarak Nasıl “Asla” Kaybetmez;

Şöyle düşünün, farz edelim ki satranç oyunu çok seviyorsunuz fakat bu konuda iyi değilsiniz, üzerine birde çevrenizdeki herkes size “senin iyi bir satranç oyuncusu olman için 40 fırın ekmek yemen lazım, senin buna hayatın yetmez, boş ver, başka şeylerle uğraş” diye akıl veriyor. Sizde inat ediyorsunuz, “bir gün gelecek ve ben dünyanın en iyi iki satranç oyuncusundan en az bir tanesini yeneceğim, en kötü ihtimalle onlarla berabere kalacağım” diyerek iniyorsunuz er meydanına. Hatta diyelim ki sağ tarafınızda dünyanın en iyi satranç oyuncusu ve sol tarafınızda Dünya’nın en iyi ikinci satranç oyuncusu bulunuyor. Peki mevcut akıl/zeka/bilgi seviyenizle, onlar ile boy ölçüşebilmeniz, onlardan en azından bir tanesini yenmeniz gerçekten de mümkün olabilir mi? Teorik olarak bu imkansız gibi görünse de aslında bu mümkün, hatta bu sorunun aslında çok basit bir cevabı var.

Peki zafer elde etmek için ne yapmam lazım? Önce sağımdaki birinci rakibime beyaz taşları, solumdaki ikinci rakibime ise siyah taşları veririm.

1. Satranç kuralları gereği 1. hamleyi beyaz taşın yapması gerekir. O hamlesini yaptığında solumdaki rakibime dönerim ve o ustanın yaptığı hamlenin aynısını ona karşı yaparım.

2. Adımda siyah taşları yöneten ustanın yaptığı hamleyi alıp aynısını sağ tarafımda bulunan rakibime yaparım.

Ve böyle bir karşılaşmanın sonucunda, ya dünyanın en iyi iki satranç oyuncusundan birisini yenmiş olurum, ya da ikisiyle de aynı anda berabere kalırım. Yani 300 yıl da yaşasam cevabını bulamayacağım bir konuyu, kendi mevcut akıl, zeka ve bilgi seviyem üzerinden ilerleyerek çözmek yerine, aslında zaten “gerçeği bulduğunu” iddia eden, kendi alanındaki uzmanlaşmış kişilerin bilgi akıl ve zekalarını doğru şekilde kullanmayı başarabilirsem, yani eğer satranç tahtası üzerindeki bütün taşlar benim olursa, bu savaşta benim kaybetmem mümkün olabilir mi? Kendi hamlelerimi mükemmelleştirmeye çalışmak yerine, rakibimin beni yeneceği hamleleri de ben yapmaya başlarsam, bu savaşta kaybedebilir miyim?

“’Başkasını ve kendini bilirsen, yüz kere savaşsan tehlikeye düşmezsin; başkasını bilmeyip kendini bilirsen bir kazanır bir kaybedersin; ne kendini ne de başkasını bilmezsen, her savaşta tehlikedesin’.” -SunTzu

İşte bu web sitesini tam olarak bu mantık üzerine kuruldu. Benim aklım, zekam ve bilgim dünyadaki tüm kitapları okumaya veya dünyadaki bütün insanları dinleyip onları anlamam yetmeyeceği için, bende toplumdaki karşılaştığım en zeki akıllı mantıklı ve bilgili insanların düşüncelerini bu şekilde anladığım başlıklar altında topluyorum, birbiriyle çarpıştırarak “mükemmel cevabı” bulmaya çalışıyorum. Bir diğer deyişle, George Bernard Shaw’ın “Zeki insan sadece kendi aklını, Akıllı insan ise başkalarının da aklını kullanır” tavsiyesini uyguluyorum.

 

—————————————————0——————————————————–

Sahip olduğum felsefenin özeti bu şekilde, fakat daha ayrıntılı bilgi almak isterseniz, veya size çok ters gelen bir fikir/düşüncem ile karşılaşırsanız, o yazımın neden yer aldığını açıkladığım cevabıma aşağıdan ulaşabilirsiniz; 

—————————————————0——————————————————–

 

“Bir Müslüman Nasıl Böyle Şeyler Yazar” Demeden Önce Anlamanız Gereken Sitedeki Sorgulama Mekanizması;

İzlediğim yöntem mevcut toplum yapısı için biraz sıra dışı olduğu için kurmaya çalıştığım mekanizmayı tam olarak kavrayamayıp mutlaka beni tekfir eden, “sen nasıl bunu yazarsın” diyen kişiler çıkabilir. Web sitemin mantığı şu şekilde işliyor; Mesele siz Facebook veya Ekşisözlük’te gezerken hoşunuza giden bir yazı veya karikatür gördüğünüzde gülüp geçiyorsunuz. Ben ise onun ekran görüntüsünü alıyorum, bunu sürekli sorguluyorum, mesela 2 sene içerisinde yeterince benzer verileri bir araya getirdiğimde beynimde oluşturduğum anlamlı başlıklar altında bu düşünceleri toplayarak siteme ekliyorum.

Veya Ekşisözlük’te çok ilginç bir başlık görürsem, konu 40 sayfa bile tartışılsa, yazılan her şeyi sonuna kadar okuyorum, oradaki kişilerin düşünceleri gruplara ayırıyorum ve bir düşünce ağacı altında tüm verileri toparlayarak değerlendiriyorum.

Mesela, Charlie Hebdo saldırısı gerçekleştiğinde, kendi dünya görüşüme göre bu duruma ani bir tepki vermek yerine, bu konuyu destekleyen ve karşı çıkan insanların fikirlerini aşağıdakine benzer başlıklar altında toplayarak bir fikir ağacı kuruyorum;
-Hz. Muhammed karikatürlerini ve eleştiriyi İslam dünyası kaldıramadı.
-Charlie Hebdo katliamını kınıyoruz: Şiddetin değil, kalemin hâkim olduğu bir dünya istiyorsak biz de “Je Suis Charlie – Bende Charlie’yim diye haykıracağız.
-Alt tarafı birkaç karikatür, neden bu kadar abartılıyor ki?
-Müslüman ülkelerde İslam karşıtı karikatür ve filmlere verilen tepkilerde gerçekten haklılar mı? Kuran-ı Kerim ve Hadisler benzer konular hakkında ne diyor?
-Hoşgörü ama nereye kadar? Mesela Misvak dergisi Berkin Elvan veya Yaşar Nuri Öztürk karikatürü çizdiğinde neden buna da düşünce özgürlüğü demiyoruz?
-Türkiye’de olumsuz Atatürk karikatürleri çizilseydi ve bir gazetede ek olarak verilseydi bunun düşünce özgürlüğü olduğunu düşünür müydünüz? Bu karikatürleri çizenler öldürülse o gazetenin kapısında nöbet tutar mıydınız?
-Senin annen veya kızın hakkında karikatürler çizip dergi olarak her hafta piyasaya sürseydim ve Avrupa İnsan hakları mahkemesin de bunun düşünce özgürlüğü olduğuna dair bir karar açıklasaydı, bunu durdurmak için beni katleder miydin? Beni öldüreceğini bile bile 5 yıl boyunca bunu devam ettirseydim, bu durumun sonuçlarını toplum olarak kabullenebilir miydik?
-Düşünce özgürlüğünü savunanlar kendi çıkarlarına karşı görüşle karşılaşınca aynı düşünce özgürlüğünü savunuyorlar mı? Mesela Nobel ödüllü İngiliz biyokimyacı Tim Hunt’ın kadın bilimciler için sarf ettiği “Kızlarla bir laboratuvarda araştırma yaptığınızda üç şey başınıza gelebilir: Onlara aşık olursunuz, onlar size aşık olur veya eleştirdiğinizde ağlayıp zırlarlar” dediği için istifa etmeye zorlandığında bunun da düşünce özgürlüğü olduğunu düşünüp destek çıkmış mıydınız?
-Charlie Hebdo’nun düşünce özgürlüğü olduğu kararını veren Avrupa Mahkemeleri için düşünülmesi yasak bir konu var mı? Bugün “Yahudi soykırımı, Yahudilerin İsrail’in kurulması amacıyla finanse ettikleri bir projedir,” diye ileri sürsem ve bu konuda her ay bir dergi çıkartsam, bu düşünce özgürlüğüne girer mi?
-Piyasada Hz. Muhammed’e ve İslam Dinine daha ağır hakaret içeren karikatürler zaten hep vardı fakat neden bugüne kadar onlar hakkında hiç ses çıkmadı, bu konu basına yansımadı, onların çizerleri öldürülmedi? Müslüman halk, liderleri kime saldır dese saldıracak kadar cahil ve özgür iradeden yoksunlar mı?
-Neden Hz. Muhammed karikatürler çıktığı zaman bir şey yapılmadı ve 5 yıl sonra böyle bir saldırı gerçekleştirildi?
Buradaki yazılar elbette ki bir günde çıkmıyor, zaman içerisinde gelişiyor ve yıllar sonra başlık altına yeni içerikler giriliyor, ihtiyaç halinde yeni başlıklar açılarak fikir ağacı güçlendiriliyor. Mesela en son 2015-2016 yılında sorguladığım ve nadasa bıraktığım bu konu, 2020 yılında benzer bir olay ile tekrar gündeme geldiğinde ve hatta bir adım daha ileri gidilerek Türkiye Cumhurbaşkanı kapalı bir kadının burkasını kaldırırken karikatürize edildiğinde, bu düşünce ağacına ekleyeceğim sonraki başlık şöyle olacaktır;
“Peki ben Hitler’i koltuğunda uzanırken toplama kampındaki bir kadının eteğini öyle kaldırırken karikatürize etsem buna da düşüne özgürlüğü dermiydiniz”

Tekrar hatırlatıyorum, o başlıkların tamamı, gerçekten de öyle düşünen insanların düşüncelerinden çıkarttığım yazıların benim anladığım/özetlediğim başlıklarından meydana geliyor ve hiçbirisi tek başına benim şahsi dünya görüşümü temsil etmiyor.

—————————————————0——————————————————–

Şu noktaya dikkat çekmek istiyorum;  ben, dünya görüşüme taban tabana zıt fikirlere sahip kitap/yazıları okumuyorum, onları savunan yazılar yazıyorum.  Bu ikisi çok farklı, çünkü ilk yöntem aslında kendinizin ne kadar haklı olduğunuza dair inancınızı pekiştirmenizi, ikinci yöntem ise kendiniz dahil her “doğru” ya karşı bir savaş açmanızı sağlıyor

—————————————————0——————————————————–

 

Böyle Bir Sorgulama Beni Dinden Çıkartır mı?

Peki, böyle bir sorgulama beni İslami açıdan kâfir yapar mı? Şahsi görüşüm, hayır, bu beni kafir yapmaz çünkü Kur’an-ı Kerim bana sorgulamadan iman etmemi değil, aklımı kullanarak iman etmemi emrediyor, hatta sorgulama konusunda beni teşvik ediyor. Mesela iman noktasında bazı aşamalardan geçen Hz. İbrahim sorgularken kâfir veya münafık mı oldu? 
En’am suresi;
74. İbrahim, babası Âzer’e demişti ki: “Sen putları Tanrı mı ediniyor-sun? Doğrusu ben seni ve kavmini açık bir sapıklık içinde görüyorum.”
75. Böylece biz İbrahim’e göklerin ve yerin melekûtunu (muhteşem varlıklarını) gösteriyorduk ki, kesin inananlardan olsun.
76. Üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü: “Rabb’im budur.” dedi. Yıldız batınca da: ” Ben batanları sevmem.” dedi.
77. Ay’ı doğarken gördü: “Rabb’im budur.” dedi. O da batınca: “Yemin ederim ki, Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapıklığa düşen topluluktan olurdum.” dedi.
78. Güneş’i doğarken görünce: “Rabb’im budur, bu hepsinden büyük.” dedi. O da batınca dedi ki: “Ey kavmim! Ben sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.”
79. “Ben yüzümü tamamen, gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim ve artık ben asla Allah’a ortak koşanlardan değilim.”

Tabi ki de hayır; günümüzde “senin inancından şüphen mi var sorguluyorsun” diyen din adamlarının aksine, bu sorgulama, Hz İbrahim’in samimi bir Müslüman olmasını sağladı.

Şöyle düşünün, mesela şu anda sokağa çıkıp 10 kişiye sorsak, 10 kişi de Charlie Hebdo dergisinde yayınlanan o karikatürlere karşı olduğunu ve bu karikatürlerin kaldırılması, çizerlerinin de ceza alması gerektiğini söyler. İyide o 10 kişiye “Siz hiç hayatınızda o karikatürlerin ne olduğunu gördünüz mü” diye sorsak kaç tanesi o karikatürleri gördüğü için bu tepkiyi verdiğini söyleyebilir ki?
Bu karikatürleri görmeden, karşı çıktığımız şeyin ne olduğunu hakkında hiçbir bilgimiz olmadan bir fikre karşı çıkmamız veya destek vermemiz, bizi “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi” olan cahillerden yapmaz mı? Hesap gününde bize bu konu sorulduğunda karşı çıktığımızı bildireceğiz, iyi, güzel, harika, fakat “Neye karşı çıktın. Karşı çıktığın şey neydi?” diye sorulduğunda ne cevap vereceğiz? “Ya bizim kahvedeki arkadaşlar böyle böyle dedikten sonra bir anda Allah’u Ekber diye bağırmaya başlayınca bende gaza geldim, bende karşı çıktım” mı diyeceğiz? Tarih boyunca toplumlarının sahip olduğu mevcut dini değerlerini savunmak için kahvedeki arkadaşlarına bakarak gaza gelip peygamberlere zulmedenler cennete mi girdiler?

Olayın bir diğer kısmı şu ki; belki siz o karikatürlere baktığınızda (Charlie Hebdo karikatürleri hem çizim hem de eleştiri konusunda gerçekten çok vasattı, daha kaliteli çizimlere sahip ve daha düşündürücü karikatürleri kastediyorum) İslamiyet’e hakaret eden kâfirler görüyorsunuz. Ben ise aklını ve çizim yeteneğini kullanan birisinin neden İslamiyet’i kabul etmediğini tek bir karede anlattığı eleştirel bir bakış açısı görüyorum, “Ya bu adam ne demek istiyor, haklı mı değil mi” diye sorguluyor, onunla empati kurmaya çalışıyorum.

 

“İslam Şeytanın Dini Olabilir mi?” Diyerek Bu Fikri Savunanların Reklamını Yapmanın Kime Ne Faydası Var? 

Veya misal veriyorum bugün için IŞİD “ya bunan inan salaklar var mı ya..” diye küçümsediğiniz basit bir konu ama  6 sene önce İslami sitelerde IŞİD ciddi olarak “mehdi ordusu” diye tartışılıyordu ve ben bir Müslüman olarak bunun doğruluğunu herkesi dinleyerek masaya yatırmak zorundayım.

Veya bugün Fetullah Gülen’e herkes FETÖ diyor fakat, bundan daha birkaç yıl önce övgüler yağdırılmasının ötesinde, Türkiye’de çok büyük saygı görerek sözüne güvenilen, hatta Dünya’yı yönettiği iddia edilenGavs“‘ın en önemli adamı “Ona Efendi Hazretleri diyeceksiniz” diye cemaati azarladığını gördüğünüzde, benim 2 seçeneğim oluyor; Ya “Bu kadar insan yanılıyor olamaz. Baksana koskoca Allah dostları bile onaylıyor adamı. Hem belki iş bulurum, Hakan Şükür ile de tanışırım” derim ve sorgulamadan bu gruba katılarak kendimden büyük bir şeyin parçası olur ve kendimi tamamlarım, yada zor olanı seçer ve bunu sorgularım; ben 2012 yılından beri zor olan yoldan gidiyorum. 

Yani kısacası bir Müslüman olarak bu tür konuları bir hobi değil, aslında bir iman meselesi oluyor. Ben “Bu kadar insan yanılıyor olamaz, bak koskoca hoca efendiler bile hakkında olumlu konuşuyor” diyerek bir tarikata girseydim, bylock programını yükleseydim, yarın benim yanımda olur muydunuz? olmazdınız. Bir Müslüman olarak ben sorgulamak zorundayım.

Yani Web sitemde “X kişi mehdi olabilir mi” veya “İslamiyet şeytanın dini olabilir mi” başlığının olmasının sebebi benin böyle düşünmem veya böyle bir sonuca ulaşmam değil, “Madem hayatın anlamı konusundaki en mantıklı seçenek bir hesap gününün varlığını üzerine yaşamak” sorumun arkasından “o zaman neden İslamiyet üzerine devam edeyim ki” sorusunu olması gerektiği gibi, gerçek bir şekilde sorgulamaktır.

Bir kanalda IŞİD’in HD görüntüler eşliğinde insan kesip yaktığı görüntüler, diğer kanalda mini etekli kadınları dans ettirip “ben İslamiyet’i anlatıyorum” diyen birisini gördüğümde, kafamı kuma gömmek yerine konuya daha gerçekçi yaklaşıp bende batı ülkeleri vatandaşlarının gözünden bakarak konuyu ele alarak sorguluyorum.

.

Ya Tamam, Düşünce Özgürlüğünü Bizde Destekliyoruz Da, Yuh Yani Böyle Birşey de Yazılır mı?

İşte bu söz benim kulağıma “Göz var nizam var. Hiç dünya yuvarlak olabilir mi? Olsa hepimiz kenarından aşağı düşerdik” gibi geliyor. Ben sosyal Medya’da karşılaştığım resim, yazı, karikatür veya videolar, benim zihnimde nasıl bir etkiye sebep oluyorlarsa, ve konu hakkında aklıma neler geliyorsa, mümkün olan en az filtreden geçirerek bunları sitemde yazıyorum, sonra bu düşüncelerimin tam tersini savunmaya başlıyorum. 

Ele aldığım konuları bazen direk olumlu olarak ele alıyorum, bazen benim düşünce yapıma 180 derece zıt fikirleri sanki kendi dünya görüşüm gibi savunarak ele alıyorum, bazen de bana çok saçma gelen bir fikri yanlış yönde ilerleterek okuyucunun da “bu ne kadar saçma bir fikirmiş” demesini isteyebiliyorum.

Mesela, bir Facebook grubunda Turan Dursun’un sosyal medyadaki aşağıdaki tavsiyesi ile karşılaştığımda, gülüp geçmek veya o anda Facebook grubunun yorumlar kısmında ani bir tepki vermek yerine ekran görüntüsünü alıp bu söz üzerine derin olarak düşünmeye başlıyorum;

Sonra kendime şöyle soruyorum; Turan Dursun gerçekten haklı  olabilir mi? Bizim özgürlüğümüzü engelleyen, sanal tabuları oluşturan şey dini inançların ta kendisi mi? Dini inançları ortadan kaldırsaydık ne olurdu? Peki ben Turan Dursun’un bu fikrini geliştirmeye çalışsaydım nereye kadar gidebilirdim?

Mesela bu söz üzerine düşünürken, ilk başlarda bu söz ile “ülkemizde genç bir kızın cinsel özgürlüğünü sonuna kadar yaşaması tabularını yıkmasıdır” gibi bir fikir savunmak için ileri sürdüğünü düşünürken, bir süre sonra, -bu bazen 1 hafta, bazen 1 yıl olabiliyor- “Tabu ne demek ki?” diye araştırmak aklıma geliyor (beyin yavaş çalışınca bir süre sonra aklıma geliyor) ve bakıyorum Tabu’nun açılımı şöyleymiş: Toplumca ya da bir toplumsal kümece yasaklanarak, yaptırımlara bağlanarak korunan, dokunulması, eleştirilmesi, değiştirilmesi olanaksız olan (insan, davranış, sözcük, kavram, nesne vb.).

Sonra düşünmeye başlıyorum, mesela baba-kız / anne-oğul arasındaki ensest ilişki, orangutan ile cinsel ilişkiye girmek için uzakdoğu ülkelerine gitmek, bir kediyi zevk için öldürmek de bizim toplumumuz için tabu değil mi? Bence bunlar da bir tabu. E o halde bu tavsiye çok saçma değil mi? Mesela ben bu fikri ilerleterek bir fikir ağacına dönüştürmeye çalışsaydım sonraki adımları ne olurdu, bu fikir nereye kadar giderdi? Neden böyle garip bir fikir bana kendilerinin “aydın” olduğunu iddia eden gruplar tarafından sanki müthiş bir fikirmiş gibi sunuluyor, burada bir terslik yok mu? 

Düşüncelerim bu şekilde olgunlaştığında, bu fikirlerimi sitemde yazmaya başlıyorum ve mesela “Ne yapalım yani ensest eşcinsel ilişki mi yaşayalım Turan Efendi” diyerek o fikri o sayfada öldürmek yerine, sanki bu fikir benin dünya görüşüme aitmiş gibi “evet, özgür dünya için dini inançları ortadan kaldırmalıyız” savunmaya veya “eğer fikir bana ait olsaydı beraberinde neleri savunmaya başlardım, nereye kadar ilerletebilirdim” diyerek “evet hadi tabularımızı yıkalım. Çıplak tatile çıkalım! Erkeğin de zaten g noktası da orasında” diyerek o düşünceyi ilerletebildiğim kadar ilerleterek nereye kadar gidebileceğini görmek istiyorum. Koyduğum başlıklar ise boş başlıklar değil; oraya eklediğim her başlığın altına bu fikri gerçekten savunup ileri süren, bu fikri bilimsel olarak destekleyen, bu deneyimi yaşayarak bizimle paylaşan veya bu eylemleri gerçekten yaparak haber sitelerine düşenlerin haberlerini o başlığın altına ekliyorum. 

Mesela bu konuyu ele aldığım sayfadaki yazım tekniğimin amacı okuyucunun beni onaylaması değil, okuyucunun kendisinin “ulan bu ne saçma fikirmiş. Toplum olarak bu tavsiyeyi ciddiye alsak hakikaten burada sayılanların yapmaya çalışan manyaklar mutlaka çıkar” demesini sağlamak.

Orada yazdıklarımı elbette ki şahsen asla desteklemiyorum ve benim dünya görüşüm değil, fakat bu eylemleri gerçekleştirenlerin sandalyesinden olaya baktığımda, dünya görüşüm bu olsaydı ben bu sonuçlara ulaşırdım. Her ne kadar o yazımı sansürlemek zorunda kalsam da, bu tür eylemleri gerçekleştiren insanların böyle bir düşünce yapısına sahip olduğu gerçeği görmezden gelmeyi reddediyorum.

Tabiki de bu sitemin yapısını açıklama konusunda biraz uç bir örnek olduğu için yanlış anlaşılmamak adına kurmaya çalıştığım düşünce yapımı farklı bir örnek üzerinden, biraz daha açıklamak istiyorum. Mesela ben, sosyal medyada birisinin çıkıp dünya düzdür diye iddia ettiğini gördüğümde buna gülüp geçmiyorum, “koskoca google earth ve NASA var” diyerek bu fikri öldürmüyorum. Onun yerine gerçekten de dünyanın düz olduğu fikrine inanıyormuşum gibi o fikri ele almaya başlıyorum, konu hakkında iddia sahiplerinin ileri sürdükleri kanıtları mantıklı başlıklar altında toparlıyorum, karşı tarafın açıklarını arayarak, mesela “Ay’a hiç gidilmedi, onlar Hollywood stüdyolarında çekilen görüntüler” iddialarını sanki “düz dünya derneğinin başkanı” benmişim gibi ciddiye alarak savunmaya çalışıyorum ve fikri ilerletebildiğim kadar ilerletiyorum. Zamanın kısıtlı olduğu için her konuyu mükemmel şekilde ele alarak ilerletemesem de, kendimi ikna edecek seviyeye getirdikten sonra, bir sonraki yazılarımda ise dünyanın yuvarlak olduğu fikrini savunmaya başlayarak dünyanın neden yuvarlak olduğunu kanıtlamaya çalışıyorum

Bu teknik size boş ve komik gelebilir, “Ne yapıyorsun, Amerika’yı tekrar mı keşfediyorsun” diyerek bana gülebilirsiniz fakat bu sorgulama tekniği benim ufkumu inanılmaz genişletiyor, mesela Kuran-ı Kerim’i hadisler eşliğinde okuyarak “Dünya yuvarlaktır diyen İslam dininden çıkar” fetvası veren İslam alimlerinin olduğunu keşfetmemi sağlıyor ve evet, Amerika’yı yeniden keşfediyorum kendi fikir dünyamda. Size dünya düzdür diyenler komik geliyor olabilir fakat “bu ahir zamanda hadis ve sünnete uyarak” dünyanın düz olduğunu kabul ettiği için 100 şehit sevabı kazandığına inanan, hatta bu yüzden NASA’nın Challanger uzay mekiğine suikast düzenlemenin sevap olduğuna ikna olarak bunu ayakta alkışlayan yüzlerce, binlerce, hatta belki de milyonlarca insan var. Siz, kendinizi zeki akıllı okumuş aydınlar olarak tanımlayıp bu tür fikirleri savunanlar hakkında “keşke bende cahil olsaydım, baksana kendi ütopik cahil dünyalarında ne kadar mutlular. İşte cehalet mutlulukmuş da, biz o treni kaçırdık be üstadım” derken, onlar da içlerinden “Ya Aziz Nesin çok haklıymış, bu toplumun harbiden %90’ın aptal, sorgulamadan dünyanın yuvarlak olduğuna inanıyorlar, benim de inanmamı bekliyorlar, ama beni kandıramazlar” diyorlar, çünkü onlar da en az sizin kadar emin konuşuyorlar. 

Sizler nasıl ki bir bilim adamı “cinler, geleceği görme, astral seyahat, telepati, telekinezi, büyü gibi paranormal bir olayın varlığını kanıtlayana 1 milyon dolar ödül verilecektir” diyerek kendi fikrinin arkasında durunca “işte bilim, işte ilim, işte hak-hakikat” diye sevinerek bilim insanlarını ayakta alkışlıyorsunuz, onlar da “Dünya’nın yuvarlak olduğunu kanıtlayana 50.000 tl ödül” “Antartika kıtasının fotoğrafını çekene 100.000 tl ödül” vereceklerini açıklayarak aynı kararlılıkla fikirlerinin arkasında duruyorlar. 

Sizler “Shakespeare aslında Müslüman’dır. Esas adı da Şeyh Pir’dir” sözünü duyduğunuzda hepimiz gülüyoruz, fakat sizin küçümsediğiniz karşıdaki insanlar buna gülmüyor, iddialarını delil üzerine delil getirerek savunuyorlar.

Bakın, çok ilginç bir örnek vermek istiyorum, mesela Galileo dünya yuvarlak dediği için engizisyon mahkemesi tarafından haksız şekilde cezalandırılmış fakat hiç Hristiyan form sitelerine girip konuyu araştırdınız mı Hristiyan alimleri ne diyor bu konu hakkında? Yada hiç düşünmüş müydünüz, bugün tıpkı Galileo gibi, ilim sahibi bir akademisyen bilimsel veriler eşliğinde sizin hoşlanmadığınız bir fikri öne sürseydi ne tepki verirdiniz? Mesela “dur bir dakika, bu adam bir akademisyen, ne demek istiyor sorgulamak istiyorum” mu derdiniz, yoksa önce yargılayıp üzerinden 100 yıl geçmesini mi beklerdiniz ne dediğini anlamak için?

Altını çiziyorum, buradaki olay dünyanın düz veya yuvarlak olup olması değil, ben düz dünyacı değilim ve elbette ki dünyanın yuvarlak olduğunu biliyorum fakat buradaki peşinde olduğum konu, benden farklı düşünen iddia sahiplerinin düşünce mekanizmalarını anlayabilmek, insanların neyi neden kabul ettiklerinin farkındalığına ulaşarak, aslında benim neyi neden kabul ettiğimin farkındalığına ulaşabilmek. 

 

2018 Yılından Beri Neden Yazmıyorsun? Düşünmeyi Mi Bıraktın? 

Tabiki de hayır. 2018 yılında, içeriği/konusu ne olursa karşılaştığım her fikri, savunabildiğimi ve yıkabildiğimi fark ettim ve sorgulama mekanizmamı farklı bir konuya odakladığım için mevcut sitemde yazmayı kestim. Aslında bir çeşit dalga geçme amaçlı başladığım “Ben Karikateist gurubunun yaptığı gibi herhangi bir konuyu sorgulasaydım, mesela kadınları sorgulasaydım, onu da yıkabilirdim” diyerek sosyal medyadan toplayıp birleştirdiğim yazılar üzerinden ciddi bir anti-feminist yapı kurabildiğimi fark edince, bu tekniği herhangi bir “kesin doğru” düşünceme karşı uygulamaya karar verdim ve çok ilginç, aslında bugün bize doğru olarak dayatılan fikirlerin o kadar da doğru olmadıklarını, sahip olduğumuz doğruların aslında bizlere kanunlar ve toplumsal linç yöntemiyle dayatıldığını; daha da ilginci, konu ne olursa olsun, düşünebilen bir kesimin bu tür konularda aslında dolaylı yoldan itiraz ettiğini, mesela kadınlara uygulanan pozitif ayrımcılık konusunda toplum içerisinde zaten bir kesimin karikatür ve ekşi sözlükte kadın-düşmanı yazılar yazarak bize dayatılan bu tür fikirlere karşı ciddi bir direniş gösterdiklerini fark ettim. 

 

Kadın Düşmanı Olarak Yargılanmamak İçin Yine Bir Açıklama Yapma İhtiyacı Hissediyorum;

Bakın, altını kalın çizgilerle tekrar çiziyorum, ben kadın düşmanı değilim, sitemdeki sorgulama ağacını kadın düşmanlığı için yapmadım;

.. ve bu karikatürü eklediğim için komik büro bana telif davası açtı… Her neyse..

Mesela elbette ki hepimiz kadınlara karşı negatif söz ve davranışlara karşıyız, fakat ben gerçekten de merak ediyorum ve bunu gerçekten sorguluyorum; hiç düşündünüz mü, mesela ekşisözlükte kadın düşmanlığı içeren başlıklar neden bu kadar fazla? Bu kadın düşmanlığı yapan kişiler ne diyor, hiç oturup yazdıklarını başlıklar halinde analiz etmeyi denediniz mi? 

Örneğin ekşisözlük’te “4 kadın bir erkeği dövdü” haberinin altında insanlar “Ooh eline sağlık” yarışına girmişler ama toplum olarak, yıllardır kadın-erkek eşitliği için verilen mücadelenizde ulaştığınız sonuç bu mu? Bundan 200 yıl önce güç erkeklerin elindeyken bir erkek, bir kadına dayak atılınca kalabalık kitleler aynen böyle “oh eline sağlık” diye bağırıyorlardı, şimdi bir şeyler değişti, “kadına şiddete hayır” diye bağıranlar, aynı adaletsizliği ve şiddeti 4 kadın bir erkeğe karşı uygulayanınca toplum olarak suçu ve suçluyu övüyoruz.

Mesela bu haberi hiç tersten okumayı, denediniz mi? O gün haberlerde “Twitter’da yazdıkları yüzünden 4 erkek bir kadını dövdü, güvenlik görevlileri öylece seyretti” haberini okusaydınız ve internette “oohh ellerine sağlık, çok konuşan kadın dayağı hak eder. Şiddetin her türlüsüne “DUR” diyelim. Psikolojik şiddet kişinin en yakınları tarafından aşağılanması, hor görülmesi, değersizleştirilmesidir. Psikolojik şiddeti diliyle, dırdırıyla kocasına/erkek arkadaşına yapan kadın dayağı hak eder, çünkü dünyanın hiçbir ülkesinde, sadece yasalarla verilen ağır cezalar psikolojik şiddeti önlemeyi başaramamıştır” yazanları görseydiniz tepkiniz ne olurdu?

Sizin eşitlik ve adalet anlayışınız “kim kime neden şiddet uygulamış” demek yerine “Sebebi önemli değil, dayak yiyen kadın mıymış yoksa erkek miymiş? Konuyu okumadım ama erkek dayak yediyse ooh eline sağlık, bir tane de benim için vursaydınız. Hukukmuş, kanunmuş, kanunların canı cehenneme, biz kadınlar kendi kanunlarımızı yazar uygularız” olursa, sırf erkek olduğu için “cinsiyetinden dolayı” bir insana haksız yere 2. sınıf insan muamelesi yapmaya kalkışır/bunu yapanlara karşı ses çıkartmazsanız, biryandan “kadınlar da erkeklerin yaptığı her şeyi yapar” diyerek eşitlik isterken, “kadınlar da zorunlu askerliğe alınsın” fikrinde susarsanız, elbette ki bir gün aklını kullanan bir kesim ayağa kalkıp “ya madem eşitliği savunuyoruz, neden batan gemiden en son ben kurtarılıyorum? Kadınlara cinsiyetçilik ayrımı yapılmasından şikayet ediyorsan, sen de kadınlığını kullanmadan aklınla, biliminle, yeni buluşlarla, sanat eserlerinle ortaya çık kanıtla bize bunu. Neden protestonu bile cinsellik/cinsiyetçilik üzerinden soyunarak yapıyorsun” diye isyan ederek, bugün ekşi sözlükte karşılaştığımız o kadın düşmanlığı içeren yazıları yazarlar. Hiç bu açıdan ele alarak konuyu sorgulamış mıydınız? 

Ben artık görmezden gelmekten, karşılaştığım gerçekleri inkar etmekten gerçekten de sıkıldım ve artık taraf tutmak istemiyorum. Ben, din, dil, ırk, cinsiyet fark etmeksizin “En çok ben haklıyım!” diye bağıran ve kendi fikrini mantıklı argümanlar üzerinden savunabilen herkesin tarafındayım, ne diyorlarsa bir adım ötesini savunmaya, onların fikirlerini bir adım ileri götürmeye çalışıyorum. Sizler dilediğiniz gibi inanabilirsiniz ama ben inanmak değil bilmek istiyorum. Dinimi eleştiren bir ateist gördüğümde onun ne kadar haksız olduğunu ispatlamaya çalışmak yerine, o adam ne demek istiyor önce bunu anlamak, onun açısında bakmak, onun fikirlerini yazılarımda bir adım öteye taşımak, haklı ve haksız olduğu tarafları ayırt ederek haklı olduğu konularda “sen de haklısın” diyebilmek, öz eleştiri yapabilmek istiyorum. Elbette ki hatalarım yanlışlarım, eksik bakış açım olacak, fakat bunun “görmezden gelmek” ve hep kendimin haklı olduğu sonucuna göre hareket etmekten çok daha onurlu bir davranış olduğunu düşünüyorum.

Bu yüzden doğru olanın ne olduğunu bulmak için bugüne kadar karşıma çıkan her şeyi sorguladım, Allah bana ömür ve imkan verdikçe de son nefesime kadar sorgulamaya çalışacağım. Bu yöntem elbette ki birçok insana rahatsız edici gelebilir ve bazı okuduklarınız hoşunuza gitmeyebilir, bu konuda gerçekten özür dilerim, ama lütfen, sizden ricam beni linç etmeden önce  karşılaştığınız hiçbir yazıyı kendi başına değerlendirmeyin, konunun bütününe odaklanın, varsa bir yanlışım bana doğrusunun ne olduğunu kaynak yazıyı göstererek yazın (hayır bana mailden uzun açıklamalar yazmayın, iddianızın yer aldığı yazının kaynak linkini gönderin) , gelin konuyu beraber masaya yatıralım.

 

Karşılaştığım Her Fikri Doğrulayabildiğimi veya Yanlışa Çevirebildiğimi, Aslında Gerekli Koşullar Sağlandığı Taktirde, Bana Öğretilen “Yanlış” Kavramlarının, Mesela Çocuk Öldürmenin, Kadına Tecavüzün veya Dünya Nüfusunu 500.000 İndirmenin “Doğru” Kavramına Çevirebildiğimi Fark Etmem;

Konuya tekrar geri dönersem, “kadınları, ateistlerin İslamiyet’i sorguladığı gibi sorgularsam yıkarım” dan başladığım bu yöntemi, aslında karşılaştığım herhangi bir fikre uyguladığımda da başarılı olabildiğini fark ederek aynı yöntemi kullanarak “doğru” bildiklerimin üzerine gitmeye başlayınca, aslında bu dünyadaki doğru/yanlış diye tanımladığımız  kavramların tamamen zaman, mekan, fikri kimin söylediği/veya gücü kimin elinde tuttuğuna ve x faktörü/zamanın ruhuna bağlı olarak sürekli değiştiğini fark ettim.

Çok basit bir örnek; kundaktaki çocuğu öldürmek veya kadına tecavüz etmek iyi midir yoksa kötü müdür diye sorsam, sanrım herkes bu iki eylemin kötü olduğuna dair ortak bir fikr yürütecektir. Peki o zaman neden kendi kardeşlerini boğdurarak öldüren Osmanlı padişahları için “Osmanlıda 36 adil Padişah geldi” diyoruz veya neden büyükanneleri tecavüze uğrayanlar “bizim soyumuz Moğollara dayanıyormuş” diyerek bu eylemden gurur duyuyorlar veya bir din adamı “düşman direncini kırıp savaşı daha erken bitirmek için kadınlara tecavüz edin. Eğer haksız yere ölürlerse zaten cennete gidecekler” fetvası yayınladığında onu cezalandırmak yerine ödüllendiriyoruz? İnsan haklarını savunanlar, “o daha bir çocuk” diyenler neden “köylüleri niçin öldürmeliyiz” şiiri altında “şair ne kadar doğru söylemiş” diye güzelleme yapıyorlar? 

Bu sorgulamamı daha da genişleterek mesela kesin doğru gözüyle baktığım fikirlerin o kadar da doğru olmadığını, bilimsel makaleleri eleştirel bir göz ile incelediğimde aslında o kadar da tutarlı ve tarafsız olmadıklarını, bugün şiddetle karşı çıktığımız konuları, mesela size köle olmayı altın bir tepside sunsaydım insanların büyük bir kısmının bunu kabul edeceğini, hatta 7 milyar insanın öldürmenin altın bir tepsi içerisinde sunulduğu taktirde aslında yine o 7 milyar insan tarafından “doğru” olarak kabul görebileceğini fark ettim.

Hatta bu konuyu daha da ilerleterek “toplumuzun en hassas olduğu ve ortak tepki gösterdiği” bir konuyu, mesela 18 yaş sınırı konusunu sorgulamayı denediğimde, aslında bu konu bize bilimsel makalelerle desteklenerek cinsel rüşt yaşının düşürülmesi bize altın tepsi içerisinde sunulsaydı, bu fikri bile toplum olarak protestolarda “gökküşağı renkli bayraklar sallayarak” onaylayacağımızı fark ettim ve şunu anladım ki; işin aslı ortada doğru ve yanlış diye kavram yok. Galileo veya Bruno bugün de yaşasaydı, onları yine kanunların izin verdiği en sert şekilde yargılayacaktık. Konu aslında hiçbir zaman elimizdeki kanıtlar değildir; bütün olay aslında zaman, mekan, gücü elinde tutanın kararının dışında birde “x faktörü” ne bağlı.

 

Konu sadece ahlak ve bilimsel kavramlar değil!
Bakın, konu sadece felsefe, toplumsal ahlak veya günümüzde ulaştığımız bilimsel verilerin tutarlı olup olmaması da değil, asıl sorun sahip olduğum en temel konuları, hatta 2+2=4 mü eder konusunu bile sorgularken, sadece tek bir hoşuma gitmeyen noktayı göz ardı ederek taraflı ve ideolojik olarak yaklaştığım anda, bu basit denklemin bile yanlış olduğunu kanıtlayabilmem;

Mesela 2 + 2 işlemin sonucu 4 mü eder, 5 mi eder?
X = Y …………………………………………olsun
X² = X.Y…………………………………….eşitliğin her iki tarafını ‘X’ ile çarp-tık.
X² – Y² = XY – Y²…………………………her iki taraftan ‘Y²’ çıkardık.
(X + Y).(X – Y) = Y.( X-Y )……………sol tarafı çarpanlara ayırdık, sağ tarafı ‘Y’ parantezine aldık.
(X + Y) = Y……………………………….( X – Y )’ler sadeleşti.
X + X = X……………………………………X = Y olduğundan,
2.X = X……………………………………….’X’ leri topladık.
2 = 1 …………………………………………’X’ ler sadeleşti.
3 + 2 = 1 + 3………………………………her iki tarafa ‘3’ ilâve ettik.
5 = 4…………………………………………..buradan,
5 = 2 + 2…………………………………’4’ü, ‘2+2’ şeklinde yazdık.

Veya;

İmam Gazali’nin felsefe pisliğini kendi silahıyla yenmesi gibi, bende matematik şirkini kendi silahıyla mat ettim, rakamlara özgürlük getirdim!

Peki, emin olduğum en temel bilgiler bile sorgulandığında elimde kalıyorsa, o halde doğru ile yanlışı nasıl ayırt edebilirim?
İşte tam bu noktada şunu fark ettim ki, aslında bizim doğru ile yanlışı ayırmamızı sağlayabilecek, her işin göz ardı edilmemesi gereken temel kuralları mevcut. Nasıl matematikte çarpma, bölme, toplama, çıkartma ve sadeleştirme gibi basit işlemlerde bir öncelik sıralaması var ise; nasıl ki bu temel kuralların bir kere bile olsa göz ardı edilmesi bizim çok yanlış sonuçlara ulaşmamıza sebep olabiliyorsa, doğru ile yanlışı ayırt edebilmemiz için gereken en önemli konu temel kuralların aşılmasını engellemektir. Karşıma çıkan herşeyi doğrulayabildiğim veya yanlış olduğunu ispat edebildiğim düşünce dünyasında, hatayı görmemiz için gereken cevap aslında derin, karmaşık formüllerde değil, olayın temelindedir.

 

Peki, 2+2 = 5 işleminde hata nerede?

İşlemlerin sonunda (5-5)‘leri götürerek >> 5=2×2 sonucuna ulaşıyor. Peki, bu doğru mu, elbette hayır. Elinize iki ayrı sepette iki elma alıp, onları birbiri arasına yer değiştirerek 5 tane yapamazsınız. İşin ilginç yanı, yukarıda ihlal edilen matematik ilkesiyle istediğiniz sayıyı iste-diğinize eşitleyebiliyor olmanıza rağmen bunun genellikle 2×2=5 şeklinde gösterilmesidir. Örneğin ben istersem 18’i 16’ya eşitleyebilirim.
Hata en son basamakta (5-5), yani 0’ların birbirini götürmesidir. Yani yapılan işlem görüntü kalabalığını gözardı ettiğinizde 5×0=(2×2)x0 ‘da 0’ları götürmektir. 5×0 = (2×2)x0 gerçekten de birbirine eşittir, daha basit ifadesiyle 0=0’dır. Fakat matematikte sıfırları bu şekilde götüremezsiniz. Görüldüğü üzere böyle bir şey olsaydı her sayı her sayıya eşit olurdu. Örneğin 16×0=18×0, 0’ları götürün 16=18. Elbette ki bu böyle değil.
Kaynak: https: //www.kozmikanafor.com/2×25-eder-mi/

 

Bana İstediğiniz Her Fikri Getirin, Size Doğru Olduğunu Kanıtlayayım, Ta Ki Gerçeklerle Yüzleşene Kadar

İddiam çok basit; bana istediğiniz fikri getirin, ben size “doğru ve iyi” veya tam tersi “yanlış ve kötü” olduğunu kanıtlayabilirim, ta ki siz temel kurallar ile karşıma dikilene kadar. Mesela birisine “Senin ananla cima edeyim” demek kötüdür, fakat aslında bu sözün kötü olmadığını, kadınları aşağılayan bu gibi cinsiyetçi sözlerin toplumuzda yanlış şekilde kullanıldığını, senin, “babanın annene yaptığı kötülük” sonucunda dünyaya gelmediğini, bir erkeğin, karşısındaki kişinin annesi ile cima etme arzunuzun aslında “iyi bir dilek” olduğunu, kadınlara karşı yapılan butür hakaretlerin üzerine giderek “slut walking” yürüyüşleri düzenlememiz gerektiğini felsefi açıdan mantıklı hale sokabilirim; ta ki bir gün birisi size karşı herkesin ortasında “senin annenle cima yaparım” cümlesini kurduğunda bu cümlenin aslında sizin toplumsal otoritenizi/saygınlığınızı düşürdüğünü, ses çıkartmadığınız taktirde buradan cesaret alan diğerlerinin de bir süre sonra size karşı benzer cümleler kurmaya başladıklarını ve en sonunda olayın size karşı “enseye tokat göze parmak” noktasına gittiğini görene kadar bu iddiam “doğru”, toplumsal temel kurallar karşıma dikilince ise “yanlış” olacaktır.

Linç yiyeceğimi bile bile yazıyorum, ama yine de yazıyorum, mesela siz toplumda oluşturulan temel ahlak kurallarını yıkmaya çalışarak “namus iki bacak arasında değildir” cümlesinden başlayıp rahatlıkla “Hayat kadınlığı kötü bir şey değildir, onlar da alın teriyle para kazanıyorlar” fikrinden bile çıkabilirsiniz; ta ki bir gün yaptığınız çılgın cinsel maceralar sonucunda AIDS hastalığı kapana kadar; ya da anne baba olduğunuzda, 17 yaşındaki kızınızın “benim bedenim benim kararım” felsefenizi bir adım daha ileri götürerek kolay para kazanmayı tercih etmeyi seçtiğini görene kadar, ileri süreceğiniz her türlü cinsel özgürlük kavramı kesinlikle çok doğru olacaktır.

Veya elbette ki “bizim aşkımız bir imzaya bağlı değildir, aşkımızın notere ihtiyacı yok” diyerek evlilik kurumunu yok saymayı tercih edebilirsiniz, ta ki kadınların “evlilik kurumu” ile korunmadıkları taktirde erkeklerin nasıl bir maliyet hesaplamasına girdiklerini ve kadınların aslında “yıllandıkça değerlenen şarap” değil, zaman/maliyet hesabında her sene değer kaybeden bir yatırım olduğunu “sözü ciddiye alınan birisi” çıkıp yüzümüze vurana kadar bu konu hakkında ileri süreceğiniz bütün fikirler çok doğru bir fikir olacaktır. 

 

Rotamı 2018 yılında “İslamiyette Problem Nerede” Sorusuna Kırdığım ve Üzerinde Çalıştığım Proje: Herşeyin Bir Temel Kuralı Varsa, ve İslamiyet’in Temel Kuralı Kuran-ı Kerim İse, Toplumda Önemli Bir Yer Tutan Tarikatlar Ne Kadar Doğru Yolda?

Mesela bakın, İslamiyet’i kabul edin yada etmeyin, İslamiyet’in temel kuralı Kuran-ı Kerim’dir, peki bugün sahip olduğumuz toplumsal tarikat inançları, bu temel kurala ne kadar uyuyor?

Ve şuan ki sorguladığım konu eğer İslamiyet’in temeli Kuran-ı Kerim ise, Tasavvufta şirk olduğunu düşündüğüm konuları, kendi fikirlerime değil de, direk Tasavvuf eserlerinin kaynaklarından alarak, eleştiri kısmını da Kuran-ı Kerim ayetlerine dayandırarak Tasavvuf hakkındaki düşüncelerimi kanıtlamayı başarabilseydim ne olurdu? 

Eğer tasavvuf ehli benim iddia ettiğim gibi Kuran-ı Kerim’e aykırı fikirler ileri sürüyorlarsa, bugünkü ilim sahibi din adamları buna neden ses çıkartmıyorlar? Tasavvuf ehlinin ileri sürdüğü iddiaları madde madde, adım adım giderek analiz ettiğimizde, bugün gerçek ilim sahibi alimler bu tür iddiaların hangilerini kabul ediyorlar veya hangilerini reddederek şirk olduğunu düşünüyorlar. Hesap gününde bu fikirlerin hangilerini nasıl ve neye dayanarak savunabilecekler.

En önemli soru; “Tasavvuf şirki” konusunda, Allah benim kalp gözümü kapatmış ve gözüme perde indirmiş olabilir mi de ben mi anlayamıyorum/göremiyorum tasavvuf ehlini gerçek hak yoldu olduğunu, yoksa Allah tasavvuf ehlinin iddialarını savunanların gözlerine mi perde indirdi ve onlar göremiyorlar nasıl bir şirk içinde olduklarını.

Şu andaki üzerinde çalıştığım konu tam olarak bu; bizlerin bir fikri onaylamamızı sağlayan bu “x faktörü” tam olarak nasıl çalışıyor ve insanlık olarak acaba bir gün ortak bir doğru üzerinde buluşma ihtimalimiz olabilir mi.

Eğer bu projemi merak ederseniz; https://www.gavsnedir.com/

.

Mevcut Sitendeki Yazılara Giremiyorum e Boş Geliyor? Neden Sitendeki Yazılarını Sansürledin?

Sitemdeki bütün yazıların arkasındayım, fakat ne yazıkki düşünce yapımın içinde bulunduğumuz toplumun biraz fazla ilerisinde olduğunu fark ettim. Ayrıca mevcut adalet sistemimiz ne yazık ki farklı düşünenleri korumuyor; en basitinden;

1 – Uyar/kaldır zorunlu olmaması, sosyal medya suçlarının hala tam oturmaması ve “hakaret” suçunun çok geniş bir kavrama sahip olması sebebiyle karşılaştığınız ve hoşlanmadığınız her fikirden şikayetçi olarak hakkınızda dava açılmasının sağlandığı bir zemin oluşması

2 – Hukuk üzerinden bu yöntem ile çok ciddi paralar kazanan kişilerin varlığına rağmen adalet sisteminin hiçbirşey yapamaması,

3 – Mahkemelerin “ya sen bunu yazmışsın/bu karikatürü koymuşsun ama suç olduğunu bilmiyor muydun” demek yerine, sıradan halkı sanki “sosyal medya kanunlarına hakim hukuk öğrencisiymiş” gibi yargılayarak cezalar dağıtması,

4 – 2021 yılında sosyal medya’nın hala ne olduğunu fark anlayamayanlar tarafından yürütülen hukuk kuralları yüzünden, farklı düşünenlere verilen ceza konusunun artık çığırından çıkıp “halkın zihninde soru işaretleri oluşturma suçu” diye yeni suçlar uydurularak insanların hapse gönderilmek istenilmesi,

5 – Sosyal medya’tanın ne olduğunu anlayamayanların, saçma sapan “telif” avcılığı yaparak para kazananlara izin vermesi, hatta şu mükemmel bir örnek;

“anladığım kadarıyla telifler davalar ve bunun gibi saçma sapan insanlar yüzünden kaybettiğimiz sitedir. sitenin içeriğini p2p atmosferinden tekrar yayarlarsa çok büyük insanlık ederler.”

https://eksisozluk.com/alkislarla-yasiyorum–119311?p=89

Yani kısacası sosyal medya kanunlarında uyar/kaldır zorunlu hale gelene kadar, veya içinde bulunduğumuz toplumda en azından farklı düşünceleri sebebiyle yargılanma korkumuz ortadan kaldırılana kadar sitemi sansürleme kararı aldım.

Yoksa normal şartlarda bir fikrimin linç edilmesinden şahsen şikayetçi değilim çünkü zaten sitem “nefret dolu karşıt fikirler üzerine gelişen” bir sistem üzerine kurulu. Özellikle fikirlerimde yanıldığımı böyle kanıtlar eşliğinde ispat eden birilerini gördüğümde yeni fikir ağaçları oluşturmak zaten sitemin temel mekanizması.

Bu şuan saçma gelebilir fakat ben her insana, profösöründen çobanına her insana, bu büyük hayat bulmacasını çözebilmemizi sağlayabilecek bazı puzzle parçaları verildiğini, eğer bir gün düşüncelerimizde sansürü ortadan kaldırmayı kabul edip, hepimiz elimizdeki parçaları bir araya doğruyu şekilde yerleştirmeyi başarabilirsek, aslında insanlık tarihinin en başından beri aradığı “mükemmel” cevaba bir gün ulaşabileceğimizi düşünüyorum. Nasıl bir bir oyun programcının bir parçası değilse, biz insanlar da Tanrı’nın parçası değiliz, fakat hepimiz onun fikirlerinden bir parçayız, ve bizi gerçek cevaba götürebilecek yegane şeyin bütün fikirlerimizin doğru bir fikir ağacında birleştirilmesi olduğuna inanıyorum.

Dediğim gibi, bu fikrimi mevcut toplum ve kanunlar şuanda kaldırabilecek seviyede değil ama birgün bunu başaracağız.

.

Bu Uzun Açıklamada Son Sözlerim;

Bu arada son olarak, ekşi sözlük beni için bir çöplük değil, orası din dil ırk ve cinsiyete bakmadan, belirli bir süzgeçten geçerek yazmaya hak kazanmış, bu ülkenin en değerli düşünen beyinlerinin toplandığı bir alan. Elbette ki herkes her zaman çok iyi yazamaz, toplumdaki herkesin aynı fikirde olması beklenemez, ama süzgeçten geçirildikten sonra orada yazılanları değerlendirdiğinizde, orası insanların yeni fikirlerin kapısını açabilmesini sağlayan gerçek bir altın madeni.

Gönül isterdi ki (kaynak göstererek) oradaki yazıları siteme kopyala-yapıştır yapmak yerine sürükle-bırak ile kendi düşünce ağacıma ekleyebileyim ve yazılarından faydalandığım yazarlara da bilgi gitsin; fakat ne yazık ki şuanda böyle bir sistem mevcut olmadığı için ve oradaki yazarlardan tek tek izin almamda mümkün olmadığı için, kaynak + yazar nicki kullanarak orada karşılaştığım en mantıklı fikirleri web siteme ekleyerek kendi fikir ağacımı oluşturdum. Olurda kendi fikriniz ile karışılaşır veya yayınlanmasını istemezseniz, lütfen bana mail gönderin. 

Bu arada elbette ki her türlü tavsiye ve görüşlerinize de açığım.

 

Bir cevap yazın